Bu Blogda Ara

19 Ağustos 2018 Pazar


(15 MART 2017 TARIHLI FACEBOOK GONDERISI)

GÜCÜN ARKASINDAKİ GÜÇ
PARGALI İBRAHİM PAŞA

BÜYÜK SANAT VE DEVLET ADAMI
BÜYÜK DİPLOMAT VE ASKER

ÖLÜMÜNDEN SONRA TEK BÜYÜK BAŞARI "CUMHURİYETİN KURULMASI"

(İBRETLİK)

Vefatının 481. yıl dönümünde;
Pargalı İbrahim Paşa
1493-15.03.1536

Muhteşem Süleyman'ın muhteşem veziriydi. Uçsuz bucaksız görünen koca bir imparatorluğun en kuvvetli adamıydı. Ta ki çocukluğundan beri yakınen tanıdığı, kayınbiraderi olan padişahın verdiği bir iftar yemeği sonrası dört dilsiz cellat tarafından boğuluncaya kadar. "Neyim dememeli, ne olacağım demeli" atasözünün tarihteki güzel bir örneği. 13 yıl Veziriazam (bugünkü karşılığı ile Başbakan) olarak görev yapmış ve tarihe kazınmış başarılar elde etmişti. Öldürülmesiydi İtalya'da Osmanlı toprağı olurdu diyenler bile olmuştu.

"Makbul İbrahim Paşa" veya "Frenk İbrahim Paşa" yada ölümü sonrası "Maktul İbrahim Paşa" olarak da anılırdı. I. Süleyman saltanatı döneminde 27 Haziran 1523 - 15 Mart 1536 arasında sadrazamlık yapmış, önemli siyasal ve askeri olaylarda rol oynamış Osmanlı devlet adamı. Eşi, Kanuni Sultan Süleyman'ın kız kardeşi Hatice Sultan'dır.

Bugün Yunanistan'da kalan Parga yakınlarındaki bir köyde doğdu. Değişik kaynaklarda doğumunda Rum ya da İtalyan kökenli olduğu belirtilmektedir. Babası bir balıkçıydı. 6 yaşında korsanlar tarafından kaçırılarak Manisa'da dul bir kadına satıldı. Bu kadın İbrahim'in eğitimine önem vererek onu hem keman benzeri bir müzik aletini iyi çalabilecek şekilde hem de birçok alanda en iyi şekilde yetiştirdi.Şehzade Süleyman Manisa'da sancakbeyi olarak görev yaptığı sırada karşılaştığı ve arkadaşlık kurduğu İbrahim'i maiyetine aldı. İbrahim Paşa'nın anne ve babasını sadrazamlığı sırasında İstanbul'a getirttiği kayıtlara geçmiştir.

Farsça, Rumca, Sırpça ve İtalyanca bilen İbrahim Paşa, müzik alanında çocukluğundan itibaren yoğun bir eğitim görmüş ve kendisini bu alanda geliştirmiştir. İbrahim Paşa, Roma'ya direnen Anibal'ın ve Makedonya İmparatorluğu'nu yöneten Büyük İskender'in hikayelerini okumaktan hoşlanıyordu. Venedik elçisi Pietro Bragadino'nun 1526 tarihli raporunda İbrahim Paşa'nın zayıf ve ufak tefek yüzlü olduğunu, sultanın en yakın danışmanı konumunda bulunduğunu belirtmişti.

Sultan Süleyman'ın maiyetinden idamına kadar geçirdiği yıllar boyunca onun yakın arkadaşı ve danışmanı oldu. I. Süleyman padişah olduktan sonra onunla birlikte İstanbul'a geldi ve Osmanlı Devleti'nde Sadrazamlık, Anadolu ve Rumeli Beylerbeylikleri ve Seraskerlik (1528/29-1536) dahil olmak üzere en üst düzeylerdeki görevlerde bulundu.

I. Süleyman'ın padişah olması ile birlikte ilk önce Hasodabaşılık görevine atanarak bu noktadan sonra kendi yetenekleri ve padişah ile aralarındaki sıradışı güven ilişkisi sayesinde hızla yükseldi.

1521'de Belgrad'ın Fethinde görev aldı. 1522'de Rodos seferine katıldı. Bu durumdan dolayı İbrahim 1523'te, (Çeşitli kaynaklarda 1522 ve 1524 olarak da tarihlenmektedir) sadrazamlığa getirildi. Mısır'da asayişi sağlamakla görevlendirildi ve kendisine MısırBeylerbeyi unvanı verildi. Bu esnada Mısır'da pek çok ıslahat gerçekleştirdi. Macaristan seferine katıldı ve Mohaç Savaşı'nın kazanılmasında önemli rol oynadı.
Daha sonra Anadolu'daki Alevi-Türkmen isyanlarını bastırmakla görevlendirildi. Anadolu'da aldığı tedbirlerle isyanları sona erdirdi. I. Viyana Kuşatması ile sonuçlanan 2. Macaristan seferine katıldı.

Avusturya imparatorunu Osmanlı sadrazamına eşit sayan 1533 tarihli İstanbul Antlaşması'nın müzakerelerini bizzat yürüttü. Safevi Devleti'ne karşı düzenlenen Irakeyn Seferi'ne öncü birlik olarak katıldı. Tebriz'i aldıktan sonra padişahın kuvvetleri ile birleşti ve Bağdat'ın fethinde görev aldı.

İbrahim Paşa'nın dönemindeki gücünü ortaya koyacak en önemli veri; Kanuni Sultan Süleyman tarafından Seraskerlik makamına getirildiğinde İmparatorluğun o güne dek dört tuğla simgelenen gücünün yedi tuğa çıkarılması ve İbrahim Paşa'nın da altı tuğ taşımaya yetkili kılınmış olmasıdır. Padişahtan tek eksiği hilafet tuğudur. Tarihi gerçekliği tartışmaya açık olsa da Kanuni Sultan Süleyman'ın kardeşi Hatice Sultan'la evlenmesi de iktidarında ilerleme kaydetmesinde büyük rol oynamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nun o dönemde bilinen dünyayı şekillendiren üstün dış politikasının kontrolü tamamen İbrahim Paşa'nın elindedir.
Ayrıca İbrahim Paşa, İstanbul Antlaşması'yla birlikte Osmanlı sadrazamı olarak Avusturya imparatoruna denk konuma getirilmiştir. Venedik diplomatlarının İbrahim Paşa'ya Muhteşem Süleyman'a atıfla "Muhteşem İbrahim" dedikleri kayda geçmiştir. Fransa ile yürütülen işbirliğinde önemli rolü vardır.

Pargalı İbrahim Paşa'nın en çok konuşulan faaliyetlerinden biri de Mohaç Meydan Muharebesi sonrasında Budin'den İstanbul'a getirerek sarayına diktirdiği mitolojik heykellerdir. Üç güzeller olarak anılan bu heykeller her ne kadar ilgi uyandırsa da bazı çevreler tarafından put olarak görülmüş ve hoş karşılanmamıştır. Heykellerin dikilmesinden birkaç yıl sonra dönemin ünlü şairlerinden Figânî'nin yazdığı iki mısralık şiir çok konuşulmuştur.

«  Dü İbrāhīm āmed be-deyr-i cihān
Yeki büt-şiken ü yeki büt-nişān »

Figânî'nin şiirinde İbrahim Paşa, "Cihan tapınağına iki İbrahim geldi. Biri putları kırdı, diğeri putları dikti" sözleriyle put dikmekle suçlanmaktadır. İbrahim Paşa bu duruma oldukça öfkelenmiş ve şairin cezalandırılmasını emretmiştir. Figânî 1532 yılında idam edilmiştir.

Makbul İbrahim Paşa'nın ölümüyle ilgili pek çok neden öne sürülmektedir. Avusturya'yla 1533 yılında yapılan barış görüşmeleri sırasında elçilere devletin kudretinden bahsettikten sonra kendi gücünü şöyle vurgulamıştır:

"Bu büyük devleti idare eden benim; her ne yaparsam, yapılmış olarak kalır, zira bütün kudret benim elimdedir; memuriyetleri ben veririm, eyaletleri ben tevzi ederim; verdiğim verilmiş, reddettiğim reddedilmiştir. Büyük padişah bir şey ihsan etmek istediği yahut ihsan ettiği zaman bile eğer ben onun kararını tasdik etmeyecek olursam, gayr-i vaki gibi kalır; çünkü her şey; harb, sulh, servet, kuvvet benim elimdedir."

Bu sözlerle İbrahim Paşa'nın iktidar hırsının hangi boyutlara ulaştığı anlaşılmaktadır. Paşa özellikle Irakeyn Seferi sırasında padişahtan kendisini soğutmaya başlamıştır. Defterdar İskender Çelebi'yi idam ettirmesinin padişahı ondan soğutan nedenlerden birisi olduğu düşünülür.

Pek çok tarihçi, yabancı elçilerin İbrahim Paşa’yla görüşmelerine ilişkin hazırladıkları raporlarından yola çıkarak onun iktidar hırsıyla pek çok kararı kendi başına buyruk verdiği savında bulunmaktadır.Bu nedenle, 1536 yılında gücünden kaygılanan Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile öldürüldüğü iddia edilmektedir. Ayrıca Makbul İbrahim Paşa'nın Hürrem Sultan'ın oğlu olmayan Şehzade Mustafa'yı desteklemesinden dolayı ölümünde Hürrem Sultan'ın da büyük bir rol oynadığı rivayet edilir.
İbrahim Paşa, Fransızlara verilecek olan kapitülasyonlarla ilgili çalışmalarını yürütürken, 14-15 Mart gecesi iftar için saraya davet edildi. İftardan sonra dört dilsiz cellat tarafından boğuldu. Daha önce Makbul olarak anılırken, ölümünden sonra Maktul olarak anıldı. İbrahim Paşa'nın ölümüyle Fransızlara verilecek olan kapitülasyon antlaşması taslak halinde kaldı ve yürürlüğe girmedi.

Birçok Osmanlı yetkilisi ve tarihçisi İbrahim Paşa'nın ölümünden sonra devletin otoritesinin zayıfladığı kanaatindeydi. İbrahim Paşa'nın ölümünden sonra 1537 senesinde Roma'nın kapısı olan, Korfu Adasını kuşatan Ayas Mehmed Paşa, kaleyi ele geçiremedi. Dönemin Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri, Korfu Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanmasından Ayas Mehmed Paşayı sorumlu tuttular. Sultan Süleyman'nın seferin sonlarına doğru yaptığı Divan-ı Hârp toplantısında şunları dedikleri dikkat çekmiştir.
''Merhum İbrahim Paşa hazretleri olsaydı böyle olmazdı öyle bir Serdar aramızda olsaydı kalenin fethi çoktan müyesser olmuştu''
demişlerdir.

Bunun üzerine Sultan Süleyman öfkelenerek Anadolu ve Rumeli Kazaskerlerini azletmiştir.

Sanata düşkün olan İbrahim Paşa aynı zamanda büyük bir edebiyat hamisiydi. Avrupa'yı çok yakından takip ediyor ve bilgisini padişaha hissettirmekten de geri kalmıyordu.

Birçok araştırmacı ve tarihçi İbrahim Paşa'nın büyük bir diplomat olduğu kanaatindedirler.

13 sene sadrazamlık yapan İbrahim Paşa İstanbul, Mekke, Selanik, Hezergrad (Razgrad) İbrahim Paşa Camii ve Kavala'da Cami, Mescid, Mektep, Medrese Zaviye, Hamam ve Çeşme gibi eserler inşa ettirmiş ve bunlara vakıflar tahsis ettirmiştir. Önemli bir sanat ve özellikle edebiyat hamisidir.

İbrahim Paşa'nın sarayı bugün Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.
GEMIYI BATIRMAMAK ICIN
GEMİ ANAYASASI
(IRONI ICERIKLIDIR)
Kaptan (Senior Zabit), geminin en yetkili amiridir. Hem geminin amiri, hem gemi sahibinin gemideki temsilcisidir. Geminin tüm operasyonel, ticari, hukuki ve teknik işlerinden sorumlu kişidir. Tüm personel belirli hiyerarşik yapı dahilinde kaptana karşı sorumludur.

Birinci zabit (2. kaptan) (Senior Zabit),  genel idare amiridir. Güverte bölümünün kısım amiridir.

İkinci zabit (3. kaptan) (Junior Zabit), gemide sağlık işlerinden sorumlu amirdir.

Üçüncü zabit (4. kaptan) (Junior Zabit), geminin güvenlik işlerinden sorumlu amirdir.

GEMİDE KİMSE KİMSENİN YETKİ VE SORUMLULUK ALANINI İHLAL EDEMEZ...

ÇÜNKÜ BÖYLE OLMADIĞINDA GEMİNİN BATACAĞINA İNANILIR..

 :) :) :)
ÖNEMLİ OLAN "İNSAN" VE "YURTTAŞ"OLMA BİLİNCİNE SAHİP OLMAK...

KAMYON ŞOFÖRÜ (facebbok'ta bir paylaşım):

"kimin yönettiği değil, nasıl yönetildiğiniz önemlidir"

İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRİSİ:

"Madde 2- Her bir politik birleşmenin amacı; doğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır.

Madde 12- İnsan ve yurttaş haklarının garanti altına alınması resmi bir gücü gerektirmektedir. Bu güç, herkesin yararı için oluşturulmuştur. Bu güç, kendilerine emanet edilenlerin özel çıkarları için oluşturulmamıştır."
BU KURAN KURSLARININ HİÇBİRİ ASLINDA KURAN KURSU DEĞİL...
HEPSİ ARAP ALFABESİ OKUMA OKUMA YAZMA KURSU...
ZATEN ESKİDEN "ELİFBA KURSU" DENİYORMUŞ...
ELİFBA DA ARAP ALFABESİNİN ADI...
ŞİDDETLE GERÇEK KURAN KURSLARI TALEP ETMEK LAZIM...
HATTA BUNU CHP TALEP ETSE,
HATTA CHP BELEDİYELERİ KURAN İLKELERİ ÖĞRETİLEN KURSLAR AÇSA,
ÜLKENİN GELECEĞİNE BÜYÜK HİZMET YAPILMIŞ OLUR...
ASLINDA BENİM DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI'NA BİR DİLEKÇE VERESİM DE VAR...
15 ŞUBAT 2017 TARIHLI FACEBOOK PAYLASIMI)
CUMHURBAŞKANI MECLİSE HAKİM OLACAK DENİYOR
AMA
ASIL SORUN MECLİSE HAKİM OLAMAMASINDA...

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
"Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır."
Cumhurbaşkanlığı seçiminde birinci oylamada gerekli çoğunluğun sağlanamaması halinde 101 inci maddedeki usule göre ikinci oylama yapılır.

İLK OYLAMADA CUMHURBAŞKANI SEÇİLEMEZSE DE
MECLİS OLUŞMUŞ OLACAK...
İKİNCİ OYLAMADA MECLİS ÇOĞUNLUĞU OLAN PARTİNİN ADAYI ÖLÜR ÜÇÜNCÜ PARTİ OLAN SAĞ PARTİNİN ADAYI İKİNCİ OYLAMADA CUMHURBAŞKANI SEÇİLİRSE
CUMHURBAŞKANI MECLİSTEKİ ÜÇÜNCÜ PARTİDEN OLACAK...
SONRASI KAOS VE KARGAŞA...
MECLİS KANUNLA CUMHURBAŞKANINI ÇALIŞAMAZ HALE GELECEK..
CUMHURBAŞKANI DA KANUNLARI VETO EDEREK MECLİSİ KİLİTLEYECEK...
MECLİS SEÇİMLERİN YENİLENMESİNE KARAR VERECEK ÇOĞUNLUĞU ELİNDE TUTAN PARTİ YENİ BİR ADAYLA CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ YAPILMASINI SAĞLAYACAK..
AMA ÜÇTE İKİ ÇOĞUNLUK LAZIM...
CUMHURBAŞKANI ÇOĞUNLUĞU ELDE ETMEK İÇİN MECLİSİ FESHEDECEK...
ÇOĞUNLUĞU ELDE EDERSE
NE ALA,
EDEMEZSE
YANDIM ALLAH KETEN HELVA...