Bu Blogda Ara

19 Ağustos 2018 Pazar


(15 MART 2017 TARIHLI FACEBOOK GONDERISI)

GÜCÜN ARKASINDAKİ GÜÇ
PARGALI İBRAHİM PAŞA

BÜYÜK SANAT VE DEVLET ADAMI
BÜYÜK DİPLOMAT VE ASKER

ÖLÜMÜNDEN SONRA TEK BÜYÜK BAŞARI "CUMHURİYETİN KURULMASI"

(İBRETLİK)

Vefatının 481. yıl dönümünde;
Pargalı İbrahim Paşa
1493-15.03.1536

Muhteşem Süleyman'ın muhteşem veziriydi. Uçsuz bucaksız görünen koca bir imparatorluğun en kuvvetli adamıydı. Ta ki çocukluğundan beri yakınen tanıdığı, kayınbiraderi olan padişahın verdiği bir iftar yemeği sonrası dört dilsiz cellat tarafından boğuluncaya kadar. "Neyim dememeli, ne olacağım demeli" atasözünün tarihteki güzel bir örneği. 13 yıl Veziriazam (bugünkü karşılığı ile Başbakan) olarak görev yapmış ve tarihe kazınmış başarılar elde etmişti. Öldürülmesiydi İtalya'da Osmanlı toprağı olurdu diyenler bile olmuştu.

"Makbul İbrahim Paşa" veya "Frenk İbrahim Paşa" yada ölümü sonrası "Maktul İbrahim Paşa" olarak da anılırdı. I. Süleyman saltanatı döneminde 27 Haziran 1523 - 15 Mart 1536 arasında sadrazamlık yapmış, önemli siyasal ve askeri olaylarda rol oynamış Osmanlı devlet adamı. Eşi, Kanuni Sultan Süleyman'ın kız kardeşi Hatice Sultan'dır.

Bugün Yunanistan'da kalan Parga yakınlarındaki bir köyde doğdu. Değişik kaynaklarda doğumunda Rum ya da İtalyan kökenli olduğu belirtilmektedir. Babası bir balıkçıydı. 6 yaşında korsanlar tarafından kaçırılarak Manisa'da dul bir kadına satıldı. Bu kadın İbrahim'in eğitimine önem vererek onu hem keman benzeri bir müzik aletini iyi çalabilecek şekilde hem de birçok alanda en iyi şekilde yetiştirdi.Şehzade Süleyman Manisa'da sancakbeyi olarak görev yaptığı sırada karşılaştığı ve arkadaşlık kurduğu İbrahim'i maiyetine aldı. İbrahim Paşa'nın anne ve babasını sadrazamlığı sırasında İstanbul'a getirttiği kayıtlara geçmiştir.

Farsça, Rumca, Sırpça ve İtalyanca bilen İbrahim Paşa, müzik alanında çocukluğundan itibaren yoğun bir eğitim görmüş ve kendisini bu alanda geliştirmiştir. İbrahim Paşa, Roma'ya direnen Anibal'ın ve Makedonya İmparatorluğu'nu yöneten Büyük İskender'in hikayelerini okumaktan hoşlanıyordu. Venedik elçisi Pietro Bragadino'nun 1526 tarihli raporunda İbrahim Paşa'nın zayıf ve ufak tefek yüzlü olduğunu, sultanın en yakın danışmanı konumunda bulunduğunu belirtmişti.

Sultan Süleyman'ın maiyetinden idamına kadar geçirdiği yıllar boyunca onun yakın arkadaşı ve danışmanı oldu. I. Süleyman padişah olduktan sonra onunla birlikte İstanbul'a geldi ve Osmanlı Devleti'nde Sadrazamlık, Anadolu ve Rumeli Beylerbeylikleri ve Seraskerlik (1528/29-1536) dahil olmak üzere en üst düzeylerdeki görevlerde bulundu.

I. Süleyman'ın padişah olması ile birlikte ilk önce Hasodabaşılık görevine atanarak bu noktadan sonra kendi yetenekleri ve padişah ile aralarındaki sıradışı güven ilişkisi sayesinde hızla yükseldi.

1521'de Belgrad'ın Fethinde görev aldı. 1522'de Rodos seferine katıldı. Bu durumdan dolayı İbrahim 1523'te, (Çeşitli kaynaklarda 1522 ve 1524 olarak da tarihlenmektedir) sadrazamlığa getirildi. Mısır'da asayişi sağlamakla görevlendirildi ve kendisine MısırBeylerbeyi unvanı verildi. Bu esnada Mısır'da pek çok ıslahat gerçekleştirdi. Macaristan seferine katıldı ve Mohaç Savaşı'nın kazanılmasında önemli rol oynadı.
Daha sonra Anadolu'daki Alevi-Türkmen isyanlarını bastırmakla görevlendirildi. Anadolu'da aldığı tedbirlerle isyanları sona erdirdi. I. Viyana Kuşatması ile sonuçlanan 2. Macaristan seferine katıldı.

Avusturya imparatorunu Osmanlı sadrazamına eşit sayan 1533 tarihli İstanbul Antlaşması'nın müzakerelerini bizzat yürüttü. Safevi Devleti'ne karşı düzenlenen Irakeyn Seferi'ne öncü birlik olarak katıldı. Tebriz'i aldıktan sonra padişahın kuvvetleri ile birleşti ve Bağdat'ın fethinde görev aldı.

İbrahim Paşa'nın dönemindeki gücünü ortaya koyacak en önemli veri; Kanuni Sultan Süleyman tarafından Seraskerlik makamına getirildiğinde İmparatorluğun o güne dek dört tuğla simgelenen gücünün yedi tuğa çıkarılması ve İbrahim Paşa'nın da altı tuğ taşımaya yetkili kılınmış olmasıdır. Padişahtan tek eksiği hilafet tuğudur. Tarihi gerçekliği tartışmaya açık olsa da Kanuni Sultan Süleyman'ın kardeşi Hatice Sultan'la evlenmesi de iktidarında ilerleme kaydetmesinde büyük rol oynamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nun o dönemde bilinen dünyayı şekillendiren üstün dış politikasının kontrolü tamamen İbrahim Paşa'nın elindedir.
Ayrıca İbrahim Paşa, İstanbul Antlaşması'yla birlikte Osmanlı sadrazamı olarak Avusturya imparatoruna denk konuma getirilmiştir. Venedik diplomatlarının İbrahim Paşa'ya Muhteşem Süleyman'a atıfla "Muhteşem İbrahim" dedikleri kayda geçmiştir. Fransa ile yürütülen işbirliğinde önemli rolü vardır.

Pargalı İbrahim Paşa'nın en çok konuşulan faaliyetlerinden biri de Mohaç Meydan Muharebesi sonrasında Budin'den İstanbul'a getirerek sarayına diktirdiği mitolojik heykellerdir. Üç güzeller olarak anılan bu heykeller her ne kadar ilgi uyandırsa da bazı çevreler tarafından put olarak görülmüş ve hoş karşılanmamıştır. Heykellerin dikilmesinden birkaç yıl sonra dönemin ünlü şairlerinden Figânî'nin yazdığı iki mısralık şiir çok konuşulmuştur.

«  Dü İbrāhīm āmed be-deyr-i cihān
Yeki büt-şiken ü yeki büt-nişān »

Figânî'nin şiirinde İbrahim Paşa, "Cihan tapınağına iki İbrahim geldi. Biri putları kırdı, diğeri putları dikti" sözleriyle put dikmekle suçlanmaktadır. İbrahim Paşa bu duruma oldukça öfkelenmiş ve şairin cezalandırılmasını emretmiştir. Figânî 1532 yılında idam edilmiştir.

Makbul İbrahim Paşa'nın ölümüyle ilgili pek çok neden öne sürülmektedir. Avusturya'yla 1533 yılında yapılan barış görüşmeleri sırasında elçilere devletin kudretinden bahsettikten sonra kendi gücünü şöyle vurgulamıştır:

"Bu büyük devleti idare eden benim; her ne yaparsam, yapılmış olarak kalır, zira bütün kudret benim elimdedir; memuriyetleri ben veririm, eyaletleri ben tevzi ederim; verdiğim verilmiş, reddettiğim reddedilmiştir. Büyük padişah bir şey ihsan etmek istediği yahut ihsan ettiği zaman bile eğer ben onun kararını tasdik etmeyecek olursam, gayr-i vaki gibi kalır; çünkü her şey; harb, sulh, servet, kuvvet benim elimdedir."

Bu sözlerle İbrahim Paşa'nın iktidar hırsının hangi boyutlara ulaştığı anlaşılmaktadır. Paşa özellikle Irakeyn Seferi sırasında padişahtan kendisini soğutmaya başlamıştır. Defterdar İskender Çelebi'yi idam ettirmesinin padişahı ondan soğutan nedenlerden birisi olduğu düşünülür.

Pek çok tarihçi, yabancı elçilerin İbrahim Paşa’yla görüşmelerine ilişkin hazırladıkları raporlarından yola çıkarak onun iktidar hırsıyla pek çok kararı kendi başına buyruk verdiği savında bulunmaktadır.Bu nedenle, 1536 yılında gücünden kaygılanan Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile öldürüldüğü iddia edilmektedir. Ayrıca Makbul İbrahim Paşa'nın Hürrem Sultan'ın oğlu olmayan Şehzade Mustafa'yı desteklemesinden dolayı ölümünde Hürrem Sultan'ın da büyük bir rol oynadığı rivayet edilir.
İbrahim Paşa, Fransızlara verilecek olan kapitülasyonlarla ilgili çalışmalarını yürütürken, 14-15 Mart gecesi iftar için saraya davet edildi. İftardan sonra dört dilsiz cellat tarafından boğuldu. Daha önce Makbul olarak anılırken, ölümünden sonra Maktul olarak anıldı. İbrahim Paşa'nın ölümüyle Fransızlara verilecek olan kapitülasyon antlaşması taslak halinde kaldı ve yürürlüğe girmedi.

Birçok Osmanlı yetkilisi ve tarihçisi İbrahim Paşa'nın ölümünden sonra devletin otoritesinin zayıfladığı kanaatindeydi. İbrahim Paşa'nın ölümünden sonra 1537 senesinde Roma'nın kapısı olan, Korfu Adasını kuşatan Ayas Mehmed Paşa, kaleyi ele geçiremedi. Dönemin Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri, Korfu Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanmasından Ayas Mehmed Paşayı sorumlu tuttular. Sultan Süleyman'nın seferin sonlarına doğru yaptığı Divan-ı Hârp toplantısında şunları dedikleri dikkat çekmiştir.
''Merhum İbrahim Paşa hazretleri olsaydı böyle olmazdı öyle bir Serdar aramızda olsaydı kalenin fethi çoktan müyesser olmuştu''
demişlerdir.

Bunun üzerine Sultan Süleyman öfkelenerek Anadolu ve Rumeli Kazaskerlerini azletmiştir.

Sanata düşkün olan İbrahim Paşa aynı zamanda büyük bir edebiyat hamisiydi. Avrupa'yı çok yakından takip ediyor ve bilgisini padişaha hissettirmekten de geri kalmıyordu.

Birçok araştırmacı ve tarihçi İbrahim Paşa'nın büyük bir diplomat olduğu kanaatindedirler.

13 sene sadrazamlık yapan İbrahim Paşa İstanbul, Mekke, Selanik, Hezergrad (Razgrad) İbrahim Paşa Camii ve Kavala'da Cami, Mescid, Mektep, Medrese Zaviye, Hamam ve Çeşme gibi eserler inşa ettirmiş ve bunlara vakıflar tahsis ettirmiştir. Önemli bir sanat ve özellikle edebiyat hamisidir.

İbrahim Paşa'nın sarayı bugün Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.
GEMIYI BATIRMAMAK ICIN
GEMİ ANAYASASI
(IRONI ICERIKLIDIR)
Kaptan (Senior Zabit), geminin en yetkili amiridir. Hem geminin amiri, hem gemi sahibinin gemideki temsilcisidir. Geminin tüm operasyonel, ticari, hukuki ve teknik işlerinden sorumlu kişidir. Tüm personel belirli hiyerarşik yapı dahilinde kaptana karşı sorumludur.

Birinci zabit (2. kaptan) (Senior Zabit),  genel idare amiridir. Güverte bölümünün kısım amiridir.

İkinci zabit (3. kaptan) (Junior Zabit), gemide sağlık işlerinden sorumlu amirdir.

Üçüncü zabit (4. kaptan) (Junior Zabit), geminin güvenlik işlerinden sorumlu amirdir.

GEMİDE KİMSE KİMSENİN YETKİ VE SORUMLULUK ALANINI İHLAL EDEMEZ...

ÇÜNKÜ BÖYLE OLMADIĞINDA GEMİNİN BATACAĞINA İNANILIR..

 :) :) :)
ÖNEMLİ OLAN "İNSAN" VE "YURTTAŞ"OLMA BİLİNCİNE SAHİP OLMAK...

KAMYON ŞOFÖRÜ (facebbok'ta bir paylaşım):

"kimin yönettiği değil, nasıl yönetildiğiniz önemlidir"

İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRİSİ:

"Madde 2- Her bir politik birleşmenin amacı; doğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır.

Madde 12- İnsan ve yurttaş haklarının garanti altına alınması resmi bir gücü gerektirmektedir. Bu güç, herkesin yararı için oluşturulmuştur. Bu güç, kendilerine emanet edilenlerin özel çıkarları için oluşturulmamıştır."
BU KURAN KURSLARININ HİÇBİRİ ASLINDA KURAN KURSU DEĞİL...
HEPSİ ARAP ALFABESİ OKUMA OKUMA YAZMA KURSU...
ZATEN ESKİDEN "ELİFBA KURSU" DENİYORMUŞ...
ELİFBA DA ARAP ALFABESİNİN ADI...
ŞİDDETLE GERÇEK KURAN KURSLARI TALEP ETMEK LAZIM...
HATTA BUNU CHP TALEP ETSE,
HATTA CHP BELEDİYELERİ KURAN İLKELERİ ÖĞRETİLEN KURSLAR AÇSA,
ÜLKENİN GELECEĞİNE BÜYÜK HİZMET YAPILMIŞ OLUR...
ASLINDA BENİM DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI'NA BİR DİLEKÇE VERESİM DE VAR...
15 ŞUBAT 2017 TARIHLI FACEBOOK PAYLASIMI)
CUMHURBAŞKANI MECLİSE HAKİM OLACAK DENİYOR
AMA
ASIL SORUN MECLİSE HAKİM OLAMAMASINDA...

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
"Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır."
Cumhurbaşkanlığı seçiminde birinci oylamada gerekli çoğunluğun sağlanamaması halinde 101 inci maddedeki usule göre ikinci oylama yapılır.

İLK OYLAMADA CUMHURBAŞKANI SEÇİLEMEZSE DE
MECLİS OLUŞMUŞ OLACAK...
İKİNCİ OYLAMADA MECLİS ÇOĞUNLUĞU OLAN PARTİNİN ADAYI ÖLÜR ÜÇÜNCÜ PARTİ OLAN SAĞ PARTİNİN ADAYI İKİNCİ OYLAMADA CUMHURBAŞKANI SEÇİLİRSE
CUMHURBAŞKANI MECLİSTEKİ ÜÇÜNCÜ PARTİDEN OLACAK...
SONRASI KAOS VE KARGAŞA...
MECLİS KANUNLA CUMHURBAŞKANINI ÇALIŞAMAZ HALE GELECEK..
CUMHURBAŞKANI DA KANUNLARI VETO EDEREK MECLİSİ KİLİTLEYECEK...
MECLİS SEÇİMLERİN YENİLENMESİNE KARAR VERECEK ÇOĞUNLUĞU ELİNDE TUTAN PARTİ YENİ BİR ADAYLA CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ YAPILMASINI SAĞLAYACAK..
AMA ÜÇTE İKİ ÇOĞUNLUK LAZIM...
CUMHURBAŞKANI ÇOĞUNLUĞU ELDE ETMEK İÇİN MECLİSİ FESHEDECEK...
ÇOĞUNLUĞU ELDE EDERSE
NE ALA,
EDEMEZSE
YANDIM ALLAH KETEN HELVA...

26 Haziran 2018 Salı

SPARTA'DAN TÜRKİYE'YE

SPARTA'DAN TÜRKİYE'YE

Sparta toplumu 3 gruptan oluşuyordu. Bunlar, Spartiate (vatandaşlar), Perioeciler (vatandaş olmayan ama orduda savaşan özgür kişiler) ve t
oplumun büyük kesimini oluşturan köleleştirilmiş Helot'lardı.


Spartiateler devletin ve toplumun merkezindeydi. Başka bir ifade ile 
Spartiateler toplumun "elitleriydi". Toplumun küçük bir kesimini oluşturmaktaydılar ve ihtiyaçlarını köle olan Helotlar karşılamaktaydı. 

Spartiate sayısının az, Helot sayısının çok olması Spartiate'lerin mevcut toplumsal düzenin devamını sağlayabilmeleri için, her zaman eğitimli ve hazır olmaya itiyordu. Öte yandan, helotlerın da tehlike oluşturmaması için her zaman eğitimsiz, cahil ve fakir olması gerekiyordu. 

Helotlar'ın isyan etmelerini önlemek için, Spartiate'ler toplum içerisinde terör estiriyordu. Dönem dönem çeşitli sebepler uydurarak Helotlara saldırıyor, onları baskı altında tutuyorlardı. Böylece Helotları baskı ile kontrol ediyorlardı. Tabii ki, Helotlar içinde Spartiate'lere iyi görünerek huzur içinde yaşamak isteyen işbirlikçiler de vardı. 

En önemlisi de, çeşitli yollarla Helotlar'ın köle olduklarını hiç unutmamaları sağlanıyordu...

YÜZDE 1 ELİTÇİNİN 
YÜZDE 99 KİTLEYİ EVİRİP ÇEVİRMEYE ALIŞTIĞI

ELİT(Çİ)LER ÜLKESİ

"TÜRKİYE" 
GİBİ...

TEK OKLU CHP

TEK OKLU CHP

Cumhuriyet Halk Partisi, 

1919 da başlayan ve bir "halk hareketi" olan milli mücadele sivil direnişinin ilkeleri ve hedeflerini benimseyen bir parti olarak; milli mücadelenin yerel örgütleri olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin temeli üzerine 9 Eylül 1923 'te kuruldu. Cumhuriyet Halk Partisi'nin benimsediği milli mücadelenin ilke ve hedefleri; Halkçılık, Milliyetçilik ve Cumhuriyetçiliktir.
Nitekim, CHP den önce birçok siyasal parti kurulmuştur. Bu partiler, Cumhuriyet Halk Partisi'nden farklı olarak "halkçı" değil, "elitçi" partilerdir. Cumhuriyet Halk Partisi'nden sonra da bazı partiler kurulmuş, ancak varlık gösterememişlerdir. Bu partiler de, Cumhuriyet Halk Partisi'nden farklı olarak "halkçı" değil, "elitçi" partilerdir.
Bu sebeplerle, Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilkeleri, kuruluş felsefesine uygun olarak Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Halkçılık ilkeleriydi. 1924’te halifeliğin kaldırılmasıyla, laik devlet ilkesi benimsenerek Parti ilkeleri arasina Laiklik ilkesi eklendi. 15 Mayıs 1931’de ki Üçüncü Büyük Kurultay’da parti ilkelerine Cumhuriyet inkılaplarını ifade etmek üzere İnkılapçılık ilkesi ve "Ulus Devlet" anlayışını ifade eden, Devletçilik ilkeleri eklendi. Böylece, Cumhuriyet Halk Partisi, Milli Mücadele ile başlayıp, 1931 tamamlanan bir tekamül süreci sonunda; Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, İnkılapçı ve Devletçi bir parti olarak tekemmül etmiş oldu. 
Atatürk, Cumhuriyetin 10. Yılında CHP nin ve kendisinin bütün anlayışını yansıtan bu altı ilkeyi temsilen bizzat altı ok tasarımını yaptırdı...
Atatürk'ten sonra Cumhuriyet Halk Partisi ilke ve hedeflerinden uzaklaşmaya başladı, önce halktan uzaklaşıp, halkçılık ilkesini terk ederek, milli mücadele zemininden ayrılıp; İttihat ve Terakki zeminine yerleşti. Böylece İttihat ve Terakki gibi "elitçi" bir parti oldu.
Cumhuriyet Halk Partisi elitçiliğin bir sonucu olarak, nüvesi halk iktidarı olan "Cumhuriyetçilik İlkesi" nden de uzaklaştı.
Bundan sonra zamanla, dünyada gelişen sol akımın "faşizim karşıtlığını" "milliyetçilik karşıtlığı" haline getirerek "milliyetçilik ilkesinden" uzaklaştı. Hatta orta vadede "milliyetçilik karşıtı" bir parti haline geldi.
Cumhuriyet Halk Partisi, Devletin kurucusu olmakla, statükoyu korumak arasına net bir çizgi oluşturamadı ve "inkılapçılık (yenilikçilik) ilkesi" nden uzaklaşıp, "statükocu" bir parti haline geldi.
Son dönem politikaları ile 1990 lı yıllardan başlayarak, bölücü fikirlere kapı aralamak suretiyle "Ulus Devlet" anlayışını ifade eden "Devletçilik İlkesi" de terk edilmiş oldu.
  
HAL BÖYLE OLUNCA,
BUGÜN CHP BU İLKELERİN TAMAMINDAN UZAKLAŞMIŞ DURUMDADIR...
BUGÜN CHP NIN ÖNCEDEN OLMAYAN VE ATATÜRK ÜN ANLAYIŞINA VE KURULUŞ FELSEFESİNE TAMAMEN TERS TEK BİR İLKESİ VE TEK BİR TEK OKU VAR..

"ELİTÇİLİK"

ATATÜRK CHP Sİ HALİNE DÖNÜŞMEDİKÇE BİRAZ DAHA FAZLASI ASLA OLMAYACAKTIR...

27 Ocak 2018 Cumartesi

TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERLE İLGİLİ BİR GÖRÜŞ


TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER İNSAN OLMAKLA HERKESE TANINMIŞ ANAYASAL HAKLARDIR. DEVLETİN VE KİŞİLERİN KEYFİNE GÖRE GERİ ALINAMAZ VE KANUNA AYKIRI ŞEKİLDE SINIRLANDIRILAMAZ.  KİŞİLER, BİR KISIM TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ, BİR KISIM KİŞİLERE ÇOK GÖREMEZLER. BÜTÜN BUNLAR, SEÇME VE SEÇİLME HAK VE ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN VE GÖSTERİ YAPMA HAKKI İÇİN GEÇERLİ OLDUĞU GİBİ; DİN VE VİCDAN HAK VE ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN DE GEÇERLİDİR.
DEVLET DE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKERİ TERÖR OLARAK GÖREMEZ. TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER, ANAYASALARIN YANINDA AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ İLE KORUMA ALTINA ALINMIŞ VE AYKIRI DAVRANIŞLARIN ÖNLENMESİ İÇİN ÖZEL BİR ULUSLARLARASI YARGI USULÜ VE MAHKEME KURULMUŞTUR.
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER DEMOKRATİK SİSTEMİN DE TEMELİDİR.
DEMOKRATİK SİSTEMLERDE,
DEVLET VE KİŞİLER, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ HAZMETMEK ZORUNDADIR.
AYRICA DEVLET, KŞİLERİN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİ KULLANILMASI İÇİN HER TÜRLÜ TEDBİRİ ALMAKLA DA YÜKÜMLÜDÜR. BU SEBEPLE, KİŞİLER GÖSTERİ HAKKINI KULLANIRKEN, DEVLET, ARAYA MARJİNAL GRUPLARIN VEYA PROVAKATÖRLERİN GİRDİĞİNDEN VEYA GİRME İHTİMALİ BULUNDUĞUNDAN BAHİSLE BU HAKKIN KULLANILMASINI SINIRLAYAMAZ VE ENGELLEYEMEZ. AKSİNE, BU HAKKIN KULLANILMASI İÇİN GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMAK CÜMLESİNDEN OLARAK; ARAYA MARJİNAL GRUPLARIN VE PROVAKATÖRLERİN GİRMEMESİ İÇİN TEDBİR ALMAK ZORUNDADIR. ŞÜPHESİZ, DEVLET, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KÖTÜYE KULLANILDIĞINDAN BAHİSLE DE KISITLAMA YOLUNA GİDEMEZ. SADECE KÖTÜYE KULLANMAYA İLİŞKİN SOMUT OLGULARLA İLGİLİ MÜEYYİDELER UYGULANABİLİR. KALDI Kİ, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KÖTÜYE KULLANILMASI DA MÜMKÜN OLUP, ANCAK, ANAYASAYA VE ULUSLARARASI ANLAŞMALARA UYGUN ŞEKİLDE KANUNLA YASAKLANMIŞ OLGULAR MÜEYYİDELENDİRİLEBİLİR. BU SEBEPLE, DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KÖTÜYE KULLANILDIĞINDAN BAHİSLE BU HAKKIN KISITLANMASI DA ANAYASAYA AYKIRIDIR. AKSİNE DAVRANIŞLAR KEYFİLİK OLUP, DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ İLKESİ İLE ASLA BAĞDAŞMAYACAKTIR.
ANAYASAYA VE ULUSLARARASI ANLAŞMALARA GÖRE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN BİRBİRİNE ÜSTÜNLÜĞÜ; ÖNEMLİ, ÖNEMSİZ VEYA DAHA ÖNEMLİ OLANI DA YOKTUR.
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN GÖZDEN ÇIKARILMASI DEMOKRATİK SİSTEMİN GÖZDEN ÇIKARILMASIDIR.
DEMOKRATİK SİSTEMİN GÖZDEN ÇIKARILMASI, ULUSLARARASI DEMOKRATİK DÜZENDEN DIŞLANMAK DEMEKTİR. BU DURUM DA HER TÜRLÜ EKONOMİK KRİZDEN ÇOK DAHA BÜYÜK VE TELAFİSİ ONLARCA YILDA MÜMKÜN OLABİLECEK BÜYÜK BİR KRİZ DEMEKTİR.

15 TEMMUZ KALKIŞMASINA NASIL GELDİK

15 TEMMUZ 2016 TARİHİNDE BİR HAİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN DEVLETE VE MİLLETE KARŞI GİRİŞTİĞİ KALKIŞMANIN YILDÖNÜMÜNDE BİR ARAYA GELMİŞ BULUNMAKTAYIZ.
TOPLUMUMUZ 15 TEMMUZ 2016 TARİHİNDE SON YÜZYILIN BELKİ EN BÜYÜK TRAVMASI İLE KARŞI KARŞIYA KALMIŞTIR.
BU OLAY, HER TÜRLÜ SİYASİ TARAFTARLIK VE SİYASİ MUHALİFLİK ANLAYIŞLARINDAN ARINILARAK ANALİZ EDİLMESİ GEREKEN BİR OLAYDIR. AKSİ HALDE, YAPILAN HİÇBİR DEĞERLENDİRME TAM OLMAYACAKTIR. TOPLUMSAL SOSYOLOJİK YAPIMIZ, BU OLAYI GERÇEKLEŞTİREN FETÖ ÖRGÜTÜNE BENZER ÖRGÜTLERİN TABAN BULMASINA UYGUN OLDUĞUNDAN, YETERLİ DERS ÇIKARILMADIĞINDA TEKRARI DA KAÇINILMAZ OLACAKTIR.
BUGÜN FETÖ OLARAK İSİMLENDİRİLEN VE TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK KABUL EDİLEN BİR ÖRGÜT, YILLARCA DEVLETİN İÇİNDE ELDE ETTİĞİ MEVZİLERDEN BAŞINI ÇIKARIP, DEVLETE VE MİLLETE KARŞI BÜYÜK BİR KALKIŞMAYA GİRİŞMİŞTİR.
BU ÖRGÜTLE İLGİLİ FİKRİ VE KONUMU NE OLURSA OLSUN, TOPLUMUN HİÇBİR KESİMİNİN BU KALKIŞMAYI BEKLEMEDİĞİ, TAHMİN ETMEDİĞİ ANLAŞILMAKTADIR. DOLAYISIYLA, ÖRGÜTÜN BU KALKIŞMASI HERKESTE ŞAŞKINLIĞA SEBEP OLMUŞTUR.
TOPLUMDA BU KALKIŞMAYA İHTİMAL VERİLMEMİŞ OLMASI VE ŞAŞKINLIĞA YOL AÇMASININ SEBEBİ, TERÖR ÖRGÜTÜNÜN TARZINDAN DOLAYIDIR. O HALDE, FETÖ’NÜN YAPILANMA VE TERÖR TARZININ ANALİZ EDİLMESİ SON DERECE ÖNEMLİDİR.


ESAS İTİBARİYLE İNSANLIK TARİHİ BOYUNCA İKİ TERÖR TARZI GÖRÜLMEKTEDİR. DOLAYISIYLA KATEGORİK OLARAK DA İKİ TÜR TERÖR ÖRGÜTÜNDEN BAHSEDEBİLİRİZ.
BİRİNCİ TÜR TERÖR TARZI, DEVLET OTORİTESİNE DOĞRUDAN MEYDAN OKUMAK ŞEKLİNDE GERÇEKLEŞMEKTEDİR. BU TARZI BENİMSEYEN TERÖR ÖRGÜTLERİ AÇIKÇA DEVLETE MEYDAN OKUMAKTA VE DOĞRUDAN SİLAHLI MÜCADELEYE GİRİŞMEKTEDİR. ESAS İTİBARİYLE TERÖR VE TERÖR ÖRGÜTÜ DENİLİNCE AKLA GELEN VE ANLAŞILAN DA DEVLETE MEYDAN OKUNMASIDIR. BU YÖNTEMDE ÖRGÜT, DEVŞİRME YOLUYLA ELEMAN KAZANIR.

İKİNCİ TERÖR YÖNTEMİ, BİRİNCİSİ GİBİ AÇIKÇA DEVLETE MEYDAN OKUMAZ VE DOĞRUDAN SİLAHLI MÜCADELE YAPMAZLAR. BU ÖRGÜTLERİN YÖNTEMİ ÜÇ AŞAMALIDIR. BU TERÖR YÖNTEMİNİN, 
BİRİNCİ AŞAMASI YAYILMA, İKİNCİ AŞAMASI KUŞATMA VE SIZMA; ÜÇÜNCÜ AŞAMASI KONTROL VE KALKIŞMADIR. 

BU YÖNTEMDE ÖRGÜTÜN ELEMAN KAZANMA USULÜ DEVŞİRME DEĞİL, ELEMAN YETİŞTİRMEDİR. DOLAYISIYLA, BU İKİNCİ YÖNTEMDE ÖRGÜTÜN HEDEFİ YETİŞKİNLER DEĞİL, ÇOCUKLARDIR.
BU İKİ TÜRDEN BİRİNCİSİ DAHA YAYGIN VE TANINAN TERÖR YÖNTEMİDİR. ANCAK, İKİNCİ YÖNTEM DAHA ESKİ BİR YÖNTEMDİR. DEVLETE AÇIKÇA MEYDAN OKUMAYI ESAS ALAN VE DOĞRUDAN SİLAHLI EYLEMİ ESAS ALAN TERÖR ÖRGÜTLERİ SON 50 YILDA GÖRÜLÜYOR İKEN, YAYILMA, KUŞATMA/SIZMA VE KALKIŞMA YÖNTEMİNİ UYGULAYAN TERÖR ÖRGÜTLERİ TARİHİN HER DEVRİNDE; HEM BATIDA, HEM DOĞUDA GÖRÜLMÜŞ TERÖR ÖRGÜTLERİDİR.

BU TÜR ÖRGÜTLER YAYILMA AŞAMASINDA; 
TOPLUM İÇİN VAZGEÇİLMEZ OLAN DİNİ VE MİLLİ DEĞERLERLE KENDİLERİNİ PERDELEYEREK TOPLUMDA KABUL GÖRMEYİ VE TABAN OLUŞTURMAYI AMAÇLARLAR,
BU AŞAMADA HEM TABAN OLUŞTURUR HEM DE TOPLUMSAL DEĞERLERİ KULLANARAK MADDİ GÜÇ ELDE EDERLER,
BU AŞAMADA, MASUM VE HATTA MAZLUM POZİSYONDADIRLAR. TOPLUMUN HİÇBİR KESİMİNDE İTİRAZA MARUZ KALMAZLAR. ÖZELLİKLE DİNİ DEĞERLERİ KULLANIRLAR,
BU AŞAMADA ÖRGÜT LİDERİ BÜTÜN TOPLUMA HİTAP EDER,
TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BU AŞAMADAKİ TEMEL FAALİYETİ SONRAKİ AŞAMALAR İÇİN EĞİTİLMİŞ VE ADANMIŞ KADROLAR OLUŞTURMA FAALİYETİDİR. BU SEBEPLE, BU İLK AŞAMADA ÖRGÜTÜN KURUMLARI EĞİTİM KURUMLARIDIR. BU KURUMLARIN TEMEL AMACI, ADANMIŞ VE EĞİTİLMİŞ ÖRGÜT MENSUPLARI YETİŞTİRMEKTİR.  
BU AŞAMADA ÖRGÜT SOSYAL BİR GERÇEKLİK OLARAK KABUL GÖRÜR. BAŞLANGIÇTA ÖRGÜT LİDERİ İLE ANILAN BU SOSYAL YAPI, ZAMANLA SOSYAL BİR GRUP HALİNE GELİR. BU AŞAMADA, CEMAAT, CEMİYET GİBİ ANILMAYA BAŞLANIR.
KUŞATMA VE SIZMA AŞAMASINDA ÖRGÜT,
SİYASAL İKTİDARI KUŞATIR. ÖRGÜT İÇİN HER SİYASAL İKTİDARIN KUŞATILMASI GEREKLİDİR. BU SEBEPLE ÖRGÜT HERHANGİ BİR SİYASAL GÖRÜŞE ANGAJE OLMAKTAN KAÇINIR. İLK AŞAMADA TOPLUMDA TABAN BULMUŞ VE MADDİ GÜÇ ELDE ETMİŞ OLDUĞUNDAN, SİYASAL İKTİDARLAR DA BU KUŞATMAYA KARŞI KOYAMAYACAKLARDIR.
ÖRGÜT, KUŞATMA YOLUYLA SİYASAL İKTİDAR ÜZERİNDE ELDE ETTİĞİ BASKI VE İMTİYAZ İMKANINI DEVLET ERKİNİ KULLANAN KURUMLARA SIZMAK İÇİN KULLANIR. TOPLUMDA TABANI OLAN, MADDİ GÜCÜ OLAN, MASUM VE HATTA MAZLUM BİR SOSYAL GERÇEKLİK HALİNE GELMİŞ OLAN ÖRGÜTÜN DEVLET KURUMLARINA SIZMASINDA SAKINCA GÖRÜLMEZ, HATTA GEREKLİ VE HATTA ZORUNLU GÖRÜLÜR. ÖRGÜT, İLK AŞAMADA EĞİTİM FAALİYETLERİ İLE OLUŞTURDUĞU ADANMIŞ MENSUPLARINI, SIZMA YOLUYLA KADRO HALİNE GETİRMEYE BAŞLAR.
ÖRGÜTÜN KADROLARI İÇİN GİZLİLİK VE TEDBİR VAZGEÇİLMEZDİR. ÖRGÜT KADROLARI KUŞATMA VE SIZMANIN DEVAM ETMESİ İÇİN NASIL GÖRÜNMEK GEREKİYORSA ÖYLE GÖRÜNMEK ESASTIR. SİYASAL İKTİDAR VE HAKİM GÜCÜ KUŞATABİLMEK İÇİN NE YAPMAK GEREKİYORSA ONU YAPMAK ESASTIR.
BİRİNCİ AŞAMADA EĞİTİLMİŞ VE ADANMIŞ ÖRGÜT MENSUPLARI YETİŞTİRMEK HEDEFİNİN YERİNİ, KUŞATMA VE SIZMA AŞAMASINDA ARTIK HAKİM OLMA HEDEFİ ALMIŞTIR. ARTIK ÖRGÜTÜN TEMEL AMACI DEVLET ERKİNE HAKİM OLMAKTIR. BİR SONRAKİ AŞAMAYA GEÇMEK İÇİN ÖRGÜTÜN ÖNCE GÜVENLİK TEŞKİLATINA, SONRA DA YARGI TEŞKİLATINA HAKİM OLMASI GEREKMEKTEDİR.
ÖRGÜTÜN DEVLET KURUMLARINDA TAM OLARAK KADROLAŞMASINDAN SONRA, BU KADROLAŞMA ARTIK PARALEL BİR DEVLET YAPISINA DÖNÜŞÜR. ZİRA, ÖRGÜT DEVLETİN BÜTÜN KURUMLARINDA KADROLAŞMIŞTIR VE DEVLET ERKİ DEVLET YAPILANMASINA UYGUN HİYERARŞİYE GÖRE DEĞİL, ÖRGÜT HİYERARŞİSİNE GÖRE YÖNETİLMEYE BAŞLANIR. 

KUŞATMA VE SIZMA AŞAMASINDA ÖRGÜT, KENDİNE ALAN AÇMA FAALİYETLERİ DE YAPAR.
BU AŞAMADA TERÖR ÖRGÜTÜ LİDERİ BÜTÜN TOPLUMA HİTAP ETMEZ, SİYASAL İKTİDARI TEMSİL EDENLERE HİTAP EDER.
KUŞATMA VE SIZMA YOLUYLA DEVLET ERKİNE HAKİM OLAN ÖRGÜT, ARTIK KONTROL VE KALKIŞMA AŞAMASINA GEÇER.
KONTROL VE KALKIŞMA AŞAMASINDA; 
BU AŞAMAYA KADAR HER SİYASAL İKTİDARLA UYUMLU OLMAYI ESAS ALAN ÖRGÜT, BU AŞAMADA SİYASAL İKTİDARA DAYATMALAR YAPAR VE TEMEL AMACI SİYASAL İKTİDARI KENDİ HEDEFLERİ DOĞRULTUSUNDA KONTROL ETMEKTİR. BU AŞAMADA ÖRGÜT SİYASAL İKTİDARDAN HER İSTEDİĞİNİ ALMAYI AMAÇLAR. 
SİYASAL İKTİDARLA ÇATIŞMAKTAN ÇEKİNMEZ, GEREKTİĞİNDE SİYASAL İKTİDARA MEYDAN OKUYABİLİR,
KONTROL VE KALKIŞMA AŞAMASINDA ÖNCELİKLE SİYASAL İKTİDARIN BERTARAF EDİLMESİ AMAÇLANIR. BUNUN İÇİN ÖRGÜT, TEHDİT ŞANTAJ, SUİKAST GİBİ YÖNTEMLERİ KULLANMAKTAN ÇEKİNMEZ.
BU AŞAMADA ÖRGÜT LİDERİ SADECE KENDİ ÖRGÜTÜNE HİTAP EDER.
NİHAYET ÖRGÜT SİYASAL İKTİDARI KONTROL YOLUYLA BERTARAF EDEMEZ VEYA KONTROL EDEMEZ HALE GELİRSE; SİLAHLI KUVVETLERDE, GÜVENLİK TEŞKİLATI VE YARGI TEŞKİLATINDA OLUŞTURDUĞU ADANMIŞ KADROLAR ARACILIĞI İLE DEVLETE VE MİLLETE KARŞI AÇIK KALKIŞMAYA GİRİŞİR. TEMEL AMACI YİNE TAM KONTROLÜNDE OLACAK BİR SİYASAL İKTİDAR OLUŞTURMAKTIR.
İŞTE 15 TEMMUZ 2016 DA YAŞANAN KALKIŞMA, ESAS İTİBARİYLE TARİHİN HER DEVRİNDE GÖRÜLEN, İKİNCİ TÜRDEN BİR TERÖR ÖRGÜTÜNÜN, 40 YILLIK FAALİYETİNİN SON AŞAMASINDA; İKTİDAR ÜZERİNDE KONTROLÜ KAYBETTİĞİNİ GÖRDÜĞÜNDE KENDİ KONTROLÜNDE BİR İKTİDAR OLUŞTURMAK AMACIYLA GİRİŞTİĞİ “KALKIŞMA EYLEMİ” DİR.


ÜLKEMİZDE FETÖ’NÜN GELİŞİM SÜRECİNE BİR GÖZ ATACAK OLURSAK;
FETÖ ÜLKEMİZDE, 70 Lİ YILLARDA YAYILMA AŞAMASINI GERÇEKLEŞTİRMİŞTİR. BU AŞAMADA, İLKOKUL ÜÇÜNCÜ SINIFTAN TERK DERECESİNDE EĞİTİME SAHİP BİR VAİZ, ÜLKEYİ DOLAŞIP BÜTÜN TOPLUMA HİTAP EDEN VAAZLARLA, VAAZLARINI KASET VE CD LERLE TOPLUMSAL BİR İLETİŞİM SAĞLAMIŞTIR. ÖRGÜT BU YOLLA TOPLUMUN HASSAS DEĞERLERİNDEN DİNİ DEĞERLERİ KULLANARAK TOPLUMDA TABAN BULMUŞTUR. BU ARADA EĞİTİM KURUMLARI OLUŞTURULMUŞTUR. BU AŞAMADA MASUM VE MAZLUM POZİSYONUNU HİÇ TERK ETMEMİŞLERDİR. ÇATIŞMADAN UZAK DURMUŞLAR, TOPLUMUN HİÇBİR KESİMİ İLE ÇATIŞMAMIŞLARDIR. BU SEBEPLERLE, TOPLUMDAN KUVVETLİ BİR İTİRAZ GÖRMEMİŞLERDİR.
ÖRGÜT, ÖZELLİKLE 1980 DARBESİNİN OLUŞTURDUĞU ORTAMDAN YARARLANARAK, 80 Lİ VE 90 LI YILLARDA KUŞATMA VE SIZMA AŞAMASINA GEÇMİŞTİR. BU AŞAMADA ÖNCE 1980 DARBESİ, SONRADA 28 ŞUBAT SÜRECİ ÖRGÜTE ALAN AÇMIŞTIR.
BU AŞAMADA ÖRGÜT, SİLAHLI KUVVETLERDE, EMNİYET TEŞKİLATINDA VE YARGI TEŞKİLATINDA SIZMA YOLUYLA KADROLAŞMIŞTIR. ÖRGÜTÜN KATI TEDBİR VE GİZLENME PRENSİPLERİ SAYESİNDE BU SIZMA VE KADROLAŞMANIN HACMİ ASLA FARK EDİLMEMİŞTİR. BU YÖNDEN BÜTÜN TOPLUM ALDATILMIŞTIR. BUGÜN DAHİ BU KADROLAŞMANIN NE KADAR OLDUĞU, KİMLERİN ÖRGÜT MENSUBU OLDUĞU TESPİT EDİLEMEMEKTEDİR.
ÖZELLİKLE 1990 LI YILLARDA ÖRGÜT, HEM SİLAHLI KUVVETLERDE, HEM EMNİYET TEŞKİLATINDA HEM DE YARGIDA ÖNEMLİ MEVZİLER ELDE ETMİŞTİR.
ÖRGÜT MENSUPLARI, ÖZELLİKLE ADALET BAKANLIĞI BÜROKRASİSİNDE SAĞ TOPLUM KESİMLERİNDEN GÖRÜNEREK KADROLAŞMIŞLARDIR. BUGÜN FETÖ MENSUBU OLDUĞU TESPİT EDİLEN BİRÇOK ÜST DÜZEY YARGI MENSUBU, ÖZELLİKLE ADALET BAKANLIĞINDA ÜLKÜCÜ VEYA MİLLİ GÖRÜŞÇÜ OLARAK TANINMIŞLARDIR. 15 TEMMUZ SONRASINDA AÇILAN DAVALARDAKİ İFADE VE İTİRAFLARDA BU DURUM AÇIKÇA GÖRÜLMEKTEDİR.


ÖRGÜT, 1999 DA KURULAN KOALİSYON HÜKÜMETİ DÖNEMİNDE KOALİSYON HÜKÜMETİ ÜZERİNDE BELLİ ÖLÇÜDE KONTROL SAĞLAYARAK ARTIK KONTROL AŞAMASINA GEÇMİŞTİR. ÖRGÜTÜN SİYASAL İKTİDAR ÜZERİNDEKİ KONTROL KABİLİYETİ 2002 SEÇİMLERİNDEN SONRA DA DEVAM ETMİŞTİR.

2007 YILINA GELİNDİĞİNDE, 27 NİSAN BİLDİRİSİ, CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNİN YAPILAMAMASI VE NİHAYET 2008 YILINA GELİNDİĞİNDE İKTİDAR PARTİSİ HAKKINDA AÇILAN KAPATMA DAVASI, FETÖ’NÜN SİYASAL İKTİDAR ÜZERİNDEKİ KONTROL KABİLİYETİNİ ARTIRMIŞTIR. ZİRA, SİYASAL İKTİDAR, 27 NİSAN BİLDİRİSİNİN, CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNİN VE KAPATMA DAVASININ YARATTIĞI KISKAÇTAN FETÖ’NÜN DESTEĞİ İLE ÇIKABİLMİŞTİR. ÖZELLİKLE KAPATMA DAVASINDA, ÖRGÜTÜN ANAYASA YARGISINDAKİ KADROLAŞMASININ ETKİSİ GÖZDEN KAÇMAMALIDIR.
İŞTE BÜTÜN BU SÜREÇLER, İKTİDARI ÖRGÜTE MECBUR BIRAKMIŞTIR. 

DOLAYISIYLA 15 TEMMUZ 2016 KALKIŞMASINA GİDEN SÜREÇLE İLGİLİ OLARAK, 27 NİSAN BİLDİRİSİ, CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDEKİ TIKANMA VE KAPATMA DAVASI SÜREÇLERİNİN SORGULANMASI GEREKLİDİR.
2007 VE 2008 YILLARINDA YAŞANAN OLAYLAR, 15 TEMMUZ KALKIŞMASINA GİDEN SÜRECİN BAŞLANGICIDIR. ÖRGÜT, BU SÜREÇTE ELDE ETTİĞİ KONTROL GÜCÜ İLE ERGENEKON VE BALYOZ DAVALARI İLE TAM KONTROLÜ ELDE ETMEK ÜZERE BÜYÜK BİR ALAN BOŞALTMA FAALİYETİNE GİRİŞMİŞTİR. BU SÜREÇTE, ÖRGÜT UYDURMA DAVALARLA, SİLAHLI KUVVETLERİN KOMUTA KADEMESİNDE BÜYÜK BİR BOŞLUK OLUŞTURARAK, KENDİ KADROLARINI YERLEŞTİRMİŞTİR. YİNE BU DAVALAR ARACILIĞI İLE AZ ÖLÇÜDE DE OLSA EMNİYET TEŞKİLATINDA ALAN BOŞALTMIŞ VE KENDİ KADROLARINA ALAN AÇMIŞTIR. BU DAVALAR ARACILIĞI İLE TOPLUMSAL MUHALEFET SUSTURULMUŞ, ÜLKEDE KORKU İKLİMİ OLUŞTURULMUŞTUR. AYNI ZAMANDA BÜTÜN BU KONULARDA SİYASAL İKTİDAR SUÇLANMIŞ VE ÖRGÜT GERİ PLANDA GİZLENMEYİ BAŞARMIŞTIR.

ÖRGÜT 2007 YILINDAN İTİBAREN ÖNCE ERGENEKON ADINI VERDİĞİ BİR DAVA KAPSAMINDA; SONRA DA BALYOZ ADINI VERDİĞİ İKİNCİ BİR DAVA KAPSAMINDA YÜZLERCE İNSANI GÖZALTINA ALMIŞ, TUTUKLAMIŞ VE HATTA AĞIR CEZALARA ÇARPTIRMIŞTIR. BU DAVALAR YOLUYLA BİR YANDAN, SİLAHLI KUVVETLER, EMNİYET VE KISMEN DE YARGIDA ÖRGÜT MENSUPLARININ YERLEŞECEĞİ ALAN AÇILMIŞ, BİR YANDAN DA KORKU ORTAMI OLUŞTURULMUŞTUR.
2007 YILINDA ERGENEKON DAVASI SORUŞTURMASI BAŞLAMADAN ÖNCE, VAN’DA BİR KİTABEVİNE BOMDA ATILDIĞINDAN BAHİSLE SORUŞTURMA AÇILMIŞ, DANIŞTAY BASKINI GERÇEKLEŞMİŞ, HRANT DİNK ÖLDÜRÜLMÜŞ, RAHİP SANTARO CİNAYETİ GERÇEKLEŞMİŞTİR. NİHAYET İSTANBUL ÜMRANİYE’DE BOŞ BİR EVDE BİR KOLİ İÇİNDE EL BOMBALARI BULUNDUĞU İDDİA EDİLEREK AÇILAN SORUŞTURMA SONRADAN ERGENEKON SORUŞTURMASINA DÖNÜŞMÜŞTÜR.
BU SORUŞTURMAYI BAŞLATAN SAVCI ZEKERİYA ÖZ’DÜR. BU KİŞİ, 2004 YILINDA İSTANBUL ÜMRANİYE CUMHURİYET SAVCILIĞINA ATANDI. ATAMAYI YAPAN, İKTİDARIN VE FETÖ’NÜN ETKİLİ OLMADIĞI, MUHALİF OLDUĞU BİLİNEN ÖNCEKİ DÖNEM HSYK SIDIR. ANCAK, BU ATAMANIN YAPILDIĞI SIRADA SONRADAN FETÖ’NÜN HSYK ÜYESİ SEÇTİRDİĞİ VE ŞİMDİ TUTUKLU BULUNAN İBRAHİM OKUR ADALET BAKANLIĞI PERSONEL GENEL MÜDÜR YARDIMCISIDIR VE TAYİNLER BU KİŞİ TARAFINDAN HAZIRLANMAKTADIR. DOLAYISIYLA, SONRADAN ERGENEKON SAVCISI OLARAK TANINAN ZEKERİYA ÖZ’ÜN DÖNEMİN MUHALİF HSYK SI DA ALDATILARAK, ÖRGÜT TARAFINDAN İSTANBUL ÜMRANİYE’YE ÖNCEDEN YERLEŞTİRİLDİĞİ AÇIKÇA GÖRÜLMEKTEDİR.

2010 YILINDA BAŞLAYAN BALYOZ DAVASI SORUŞTURMASI DİKKATLE İNCELENDİĞİNDE; TAMAMI SAHTE DELİLLERE DAYANDIĞI ANLAŞILAN BU DAVADA, ESASEN 15 TEMMUZ 2016 DA GERÇEKLEŞEN OLAYLARIN BENZERLERİNİN “BALYOZ DARBE PLANI OLARAK” SİLAHLI KUVVETLER İÇİNDEKİ BAZI KOMUTANLARA İSNAT EDİLDİĞİ GÖRÜLECEKTİR. NİTEKİM, BU SORUŞTURMAYA KONU SÖZDE BALYOZ DARBE PLANINDA, TÜRK JETLERİNİN, KAMU KURUMLARINI, CAMİLERİ, SİVİL KİŞİLERİ BOMBALAMASININ PLANLADIĞI; BİR TÜRK JETİNİN DÜŞÜRÜLMESİNİN 
PLANLANDIĞI İDDİA EDİLMİŞTİR.
BU BLOG SAYFASINDA, 24 ŞUBAT 2010 TARİHİNDE, BU SORUŞTURMA İLE İLGİLİ OLARAK, “BU TOPLUM BU ZOKAYI KAÇ KERE YUTAR” BAŞLIKLI BİR YAZI YAYINLAYARAK, BU SORUŞTURMAYA KONU OLAN PLANIN DÜZMECE OLDUĞUNU, ASLINDA BUNUN 1980 ÖNCESİ YAŞANAN ÇORUM VE MARAŞ OLAYLARI GİBİ PLANLI OLAYLAR OLDUĞUNU; BALYOZ DARBE SORUŞTURMASININ BİR DARBE HAZIRLIĞINA KARŞI YAPILAN SORUŞTURMA OLMAYIP, ASLINDA İLERİDE YAPILACAK BİR DARBENİN HAZIRLIĞI OLDUĞUNU YAZMIŞTIM.

ÖRGÜTÜN YARGI İÇİNDEKİ MENSUPLARI ELİYLE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ ÖNEMLİ HAMELERDEN BİRİSİ DE; BÜLENT ARINÇ’A SUİKAST SORUŞTURMASIDIR. DÖNEMİN BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ’A SUİKAST YAPACAĞI İDDİASI İLE BAZI RÜTBELİ ASKERLERİN GÖZALTINA ALINMASIYLA BAŞLAYAN SORUŞTURMA KAPSAMINDA, TAMAMEN HUKUKA AYKIRI ŞEKİLDE ALINAN MAHKEME VE SAVCILIK KARARLARI İLE KOZMİK ODAYA GİRİLEBİLMİŞ; ÜLKEMİZİN ÇOK GİZLİ SAVUNMA PLANLARI SORUŞTURMA BAHANESİ İLE ELDE EDİLMİŞ; FETÖCÜ OLDUĞU ANLAŞILAN BİR SAVCININ BU PLANLARI BİLİRKİŞİ OLARAK ATADIĞI, FETÖCÜ OLDUĞU ANLAŞILAN BİR KİŞİYE TESLİM ETTİĞİ, BU KİŞİNİN PLANLARI ÇOĞALTTIĞI VE BAŞKA KİŞİLERE İLETTİĞİ YAPILAN SORUŞTURMALAR KAPSAMINDA ANLAŞILMIŞTIR.

ÖRGÜTÜN, KAMUSAL SINAVLARIN TAMAMINDA SORU ÇALARAK, ÖRGÜT ÜYELERİNİN DEVLET KURUMLARINA SIZMASINDA KULLANDIĞI ARTIK TESPİT EDİLMİŞ DURUMDADIR. OYSA, ÖRGÜTÜN YARGIDA HAKİM OLDUĞU AŞAMADA, BU KONUDA AÇILAN BÜTÜN SORUŞTURMALAR SONUÇSUZ KALMIŞTIR.


ÖRGÜTÜN İKTİDAR ÜZERİNDEKİ EN ÖNEMLİ KONTROL HAMLESİ, 2010 YILINDA YAPILAN ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ SONRASINDA OLUŞAN HSYK DA GÜCÜ TAMAMEN ELDE ETMESİ İLE GERÇEKLEŞMİŞTİR.
HATIRLANACAK OLURSA, 2010 ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNDEN SONRA HSYK SEÇİMLERİ YAPILMIŞ, BU SEÇİMLERİN USULÜ KONUSUNDA TARTIŞMALAR YAŞANMIŞ, ANAYASA MAHKEMESİ SEÇİM USULÜNE İLİŞKİN KANUNU İPTAL ETMİŞ VE SONUÇTA, SEÇİMLERİN
ÖRGÜT LİDERİNİN 2010 ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ SÜRECİNDE, YAPILACAK REFERANDUMUN, GEREKİRSE ÖLÜLERİN MEZARDAN KALKIP OY KULLANMASI GEREKECEK KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU BEYAN ETTİĞİNİ HATIRLAMAK GEREKİR.

2010 YILINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERLE HSYK NIN YAPISI DEĞİŞTİRİLMİŞTİR. YAPILAN SEÇİMLE ÖRGÜT YARGI TEŞKİLATININ EN ÜST ORGANI OLAN HSYK YI TAM KONTROL ALTINA ALMIŞTIR. BU DURUM 15 TEMMUZ SONRASI YAPILAN SORUŞTURMALARDAKİ İTİRAFLARDA AÇIKÇA GÖRÜLMEKTEDİR.

HSYK ÖRGÜTÜN TAM KONTROLÜNE GEÇTİKTEN SONRA, YARGITAY’A OLAĞANÜSTÜ SAYIDA ÜYE ATANARAK YARGITAYDA DA ÖRGÜT KONTROLÜ SAĞLANMIŞTIR. 15 TEMMUZ SONRASINDA YAPILAN SORUŞTURMALARDAKİ İTİRAFLARDAN, ÖRGÜT MENSUBU HSYK ÜYELERİNİN, YARGITAY SEÇİMLERİNDE TAMAMEN PARALEL HİYERARŞİ İÇİNDE HAREKET ETTİKLERİ ANLAŞILMAKTADIR. HEMEN HEMEN YARGITAY’A SEÇİLEN HERKESİN, ÖRGÜT HİYERARŞİSİ İÇİNDE HAREKET ETMESİNİ SAĞLAYICI TEDBİRLER ALINDIĞI ANLAŞILMAKTADIR. BU SURETLE YARGITAYA SEÇİLEN ÜYELERİN DE, GEREK YARGITAYDA YAPILAN SEÇİMLERDE, GEREKSE YARGITAYDA GÖRÜLEN DAVALARDA ÖRGÜT HİYERARŞİSİ İÇİNDE HAREKET ETTİKLERİ GÖRÜLMEKTEDİR. AYNI ŞEKİLDE, ÖRGÜTÜN, İLK DERECE YARGI MERCİLERİNE DE ÖRGÜT HİYERARŞİSİ İÇİNDE HAREKET EDECEK KİŞİLERİ YERLEŞTİRDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR. AYRICA, BU AŞAMADA ÖRGÜT, YAKLAŞIK 4000 HAKİM SAVCI ALINARAK İLK DERECE YARGI MERCİLERİNDE DE AŞIRI GÜÇ ELDE ETMİŞTİR. BU DÖNEMDEKİ HAKİM SAVCI ALIMLARINDA, ÖRGÜT MENSUPLARINA SINAV SORULARININ ÖNCEDEN VERİLDİĞİ YARGISAL OLARAK TESPİT EDİLMİŞ DURUMDADIR. YARGITAY VE İLK DERECE YARGI MERCİLERİNE YERLEŞTİRİLEN ÖRGÜT MENSUPLARININ, GÖREVLERİNİN GEREĞİ OLAN TARAFSIZLIK VE BAĞIMSIZLIK DOĞRULTUSUNDA DEĞİL, ÖRGÜT HİYERARŞİSİ İÇİNDE HAREKET ETTİKLERİ GÖRÜLMEKTEDİR.
BU BAKIMDAN ÖRNEK VE İBRET OLMASI BAKIMINDAN; HSYK SEÇİMLERİ SONRASINDA KANUNLA DANIŞTAY VE YARGITAY ÜYELİKLERİ ARTIRILARAK; SIRF BU KURUMLARDA ÖRGÜT MENSUPLARININ ÇOĞUNLUĞUNUN SAĞLANMASI İÇİN YAPILAN MANÜPLASYONLARLA İLGİLİ BİR SUNUM YAPMAK İSTİYORUM.
YARGITAY VE DANIŞTAY ÜYELİKLERİNİN BELİRLENMESİNDE, ÖRGÜTÜN ETKİSİ VE USULSÜZLÜKLERLE İLGİLİ KAMUOYUNDA BAZI GÖRÜŞLERİN ORTAYA ÇIKMASI ÜZERİNE; O DÖNEMDE ÖRGÜTÜN YAYIN ORGANLARINDA GAZETECİLİK VE TELEVİZYON PROGRAMCILIĞI YAPAN, ŞİMDİ TUTUKLU NAZLI ILICAK; SABAH GAZETESİNDE KONUYLA BİR YAZI YAZMIŞTIR.
ADI GEÇEN GAZETECİ VE TELEVİZYONCU ŞAHSIN, 14 Aralık 2011 TARİHLİ YAZISI ŞÖYLEDİR:

Yargı siyasallaştı söylemi çerçevesinde tartışılan bir iddia da, "İki günde Yargıtay'a 160 üye birden atanması" ardından Yargıtay Başkanı'nın seçiminde bu kişilerin blok oy kullanıp, ilk turda başkanı belirlemesi; Yargıtay Başkanı'nın Bülent Arınç'ın üniversiteden arkadaşı olması. Sürekli tekrarlanan bu iddialarda gerçek payı ne? En azından madalyonun bir başka yüzü yok mu?
Ben bildiklerimi sıralayayım, kararı siz verin:
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), göreve başlayan yeni üyelerle ilk toplantısını, 25 Ekim 2010'da gerçekleştirdi. O tarihlerde, Danıştay üyeliğinde 8, Yargıtay üyeliğinde de 35 kadro boştu. HSYK üyeleri, seçilebilme yeterliliğine sahip hâkim ve savcıların tespiti için hemen bir çalışma başlattı. Bu çalışmalar yürürken, 14 Şubat 2011'de çıkan bir yasa ile hem Danıştay, hem de Yargıtay'da yeni daireler kuruldu; Yüksek Yargı'daki kadro sayısı arttırıldı. İhdas edilen ilave kadrolara ve daha önce boşalmış bulunan kadrolara seçim yapılması hususu HSYK Genel Kurul gündemine alındı. 2010 sonunda başlayan çalışmalara devam edilmesi kararı verildi. Çalışmalar, Yargıtay'a ve Danıştay'a üye seçiminin yapıldığı 24 Şubat 2011'e kadar sürdü. O tarihte, hem Yargıtay, hem de Danıştay üyeliği için "iki turlu" bir seçim gerçekleştirildi.
Demek, kamuoyunda söylenenin aksine, HSYK, iki günde Yargıtay ve Danıştay'a üye seçmedi. Her üye, 2010'un son aylarından itibaren sicilleri tarayarak ciddi bir inceleme yürütüyordu.
Seçimin nasıl yapıldığına dair de bilgi vereyim:
Eskiden HSYK'nın seçilmiş 5 üyesi, aralarında aylarca müzakere eder, bir anlamda pazarlık yaparlardı. Hâkim ve savcılar, Yargıtay ya da Danıştay'a üye olabilmek için, HSYK üyelerinin desteğini kazanmaya çalışır, kulis faaliyeti içine girerlerdi. Bu defa, Yargıtay ve Danıştay kanunun öngördüğü şartları taşıyan bütün hâkim ve savcılar aday olarak belirlendi. Liste, HSYK'nın resmi internet sitesinde yayınlandı. Listede olması gerektiği halde adı bulunmayanlar ile, adı yer aldığı halde aday olmak istemeyenler, taleplerini HSYK Genel Sekreterliği'ne bildirdiler.
Yargıtay'da 4 bin 988 aday arasından seçim yapıldı; HSYK Genel Kurulu'nun, Adalet Bakanı hariç 21 üyesi oy kullandı; 673 adaya oy çıktı. İkinci tura, boş kadroların iki katı kadar adayın kalması kararlaştırılmıştı. 160 kişi seçileceğine göre, 320 aday ikinci tura bırakılmalıydı. Ama bazılarının oyu eşit çıktığı için, ikinci tura 423 kişi kaldı. HSYK'nın 21 üyesi, bu defa, 423 aday arasından 160 kişi için tercihini kullandı. 12 ve üstünde oy alanlar Yargıtay üyesi seçildi. (Kısacası: Önce 4 bin 988 kişi arasından 423 kişi ikinci tura bırakıldı. Sonra da, bunların arasından 160 kişi Yargıtay üyeliğine getirildi.)
Danıştay'da da benzer bir uygulamaya gidildi. HSYK'nın 21 üyesi, Danıştay'daki 51 boş kadro için oy kullandı. İlk turda 544 aday arasından 183 kişi oy aldı. 183'ün 115'i, ikinci tura geçmeye hak kazandı. (İkinci tura, bir misli aday kalacaktı ama eşit oy alanlar da bulunduğu için 102 değil, 115 kişi ikinci tura bırakıldı.) 12 ve üstü oy olan 51 kişi Danıştay üyeliğine seçildi. (Kısacası: Önce 544 aday arasından 115 kişi ikinci tura kaldı. Sonra da bunların arasından 51 kişi Danıştay üyeliğine getirildi.)
Elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün: 5 kişinin, aralarında pazarlık yaparak üyeleri belirlemesi mi doğru? Yoksa çok daha geniş bir tabandan, gizli oyla adayları seçmesi mi?

İTİRAFLAR İSE, HİÇ DE NAZLI HANIMEFENDİ’NİN SÖYLEDİKLERİNİ DOĞRULAMIYOR… İTİRAFLARDA;

2010 YILINDA HSYK BELİRLENDİKTEN SONRA, EN AZ 50 DANIŞTAY ÜYESİ İLE EN AZ 150 YARGITAY ÜYESİ SEÇİMİ YAPILMASINA İMKAN SAĞLAYAN KANUN ÇIKMADAN ÖNCE SEÇİLECEK DANIŞTAY VE YARGITAY ÜYELERİNİN BELİRLENMESİ KONUSUNDA ÇALIŞMA YAPILDIĞI;
SEÇİLECEK KİŞİLERİN BELİRLENMESİ İÇİN, HSYK ÜYELERİ VE HSYK GENEL SEKRETERİNİN, MEHMET KAYA’NIN EVİNDE TOPLANDIKLARI; EVDE, FETÖ MENSUBU OLAN, SALİH ÖZAYKUT, ÖNDER AYTAÇ, AYDIN BOŞGELMEZ, NAZMİ DERE, MUZAFFER BAYRAM VE ENGİN DURNAGÖL’ÜN BULUNDUĞU;
KURUL ÜYELERİNİN, EVDE FETÖ MENSUBU KİŞİLERİN BULUNMASINDAN, YAPILACAK SEÇİMLERİN ÖRGÜTÜN EMRİVAKİSİ İLE YAPILDIĞINI AÇIKÇA İFADE ETTİKLERİ;
İFADE VE İTİRAFLARDA, BU EVDE TOPLANMALARININ AMACININ, FETÖ MENSUBU OLAN HSYK ÜYELERİ VE O YEMEĞE KATILAN DİĞER HAKİMLERİN, DAHA DOĞRUSU ÖRGÜTÜN KİMLERİN SEÇİLMESİNİ İSTEDİĞİNİN KENDİLERİNE BİLDİRİLMESİ İÇİN BURADA TOPLANDIKLARINI;
ŞİMDİ TUTUKLU OLAN BAZI YARGITAY ÜYELERİ, YARGITAY ÜYESİ SEÇİLMEDEN ÖNCE, ÖRGÜT HİYERARŞİSİ İÇİNDE OLAN KİŞİLERİN KENDİLERİNE SEÇİLME ŞARTLARINI BİLDİRDİĞİNİ, SEÇİLDİKTEN SONRA HUKUKA VEYA ÖZGÜR İRADELERİNE GÖRE DEĞİL, ÖRGÜT HİYERARŞİSİNDEN GELEN EMİRLERE GÖRE HAREKET EDECEKLERİNİ BİLDİRDİKLERİNİ, KENDİLERİNİN DE BUNU KABUL EDEREK BUNA UYGUN DAVRANDIKLARINI;
YARGITAY BAŞKANLIĞI DA DAHİL OLMAK ÜZERE YARGITAY’DA YAPILAN SEÇİMLERDE ÖRGÜT HİYERARŞİSİ İÇİNDE HAREKET EDEN BÜTÜN ÜYELERİN BLOK OY KULLANDIKLARINI; BUNUN AKSİNE BİR DAVRANIŞIN HİÇ OLMADIĞINI
BEYAN ETMİŞLERDİR.

NİHAYET,
ÖRGÜT, 2010 ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ SONRASINDA ELDE ETTİĞİ AŞIRI KONTROL GÜCÜ İLE İKTİDARA DA MEYDAN OKUMAKTAN ÇEKİNMEMİŞTİR. ANCAK SİYASAL İKTİDAR DA ÖRGÜTÜN 2007 YILINDAN BAŞLAYARAK ARTAN PARALEL YAPILANMASINDAN RAHATSIZ OLMUŞ, 2011 YILINDAN İTİBAREN BU RAHATSIZLIK BELİRGİNLEŞMİŞTİR. BÖYLECE İLK KEZ BİR SİYASAL İKTİDAR ÖRGÜTÜN PARALEL YAPILANMASINDAN RAHATSIZ OLMUŞ OLMAKTADIR. NİHAYET 2011 YILINDA SİYASAL İKTİDARIN DERSHANELERİN KAPATILMASI KARARI İLE BİRLİKTE ÖRGÜT SİYASAL İKTİDARA KARŞI AÇIK TAVIR ALMIŞTIR. BU SÜREÇTE, 7 ŞUBAT MİT MÜSTEŞARININ GÖZ ALTINA ALINMASI GİRİŞİMİ VE 17/25 ARALIK SORUŞTURMALARI ÖRGÜTÜN YARGI İÇİNDEKİ KADROLARININ ÖRGÜT HİYERARŞİSİ İÇİNDE, TAMAMEN SİYASAL İKTİDARI BERTARAF ETME AMACIYLA GERÇEKLEŞMİŞ HAMLELERDİR.
2010 ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ SONRASINDA ÖRGÜTÜN HSYK DA KONTROLÜ ELE GEÇİRMESİYLE BAŞLAYAN CEPHELEŞME, 2014 YILINDA YAPILAN HSYK SEÇİMLERİ İLE TEPE NOKTAYA ULAŞMIŞTIR. 2014 YILINDA YAPILACAK HSYK SEÇİMLERİNE, ÜLKÜCÜ, SOSYAL DEMOKRAT VE İKTİDAR PARTİSİNE YAKIN SİYASİ GÖRÜŞLERE SAHİP GRUPLAR BİRLEŞEREK GİRMİŞLERDİR. YAPILAN SEÇİMLERDE, YARGIDA BİRLİK OLARAK ADLANDIRILAN BU GRUP BAŞARILI OLMUŞ VE ÖRGÜTÜN HSYK DAKİ KONTROLÜ BERTARAF EDİLMİŞTİR. İŞTE BU AŞAMADAN SONRA, ÖRGÜTÜN YARGITAY, DANIŞTAY VE İLK DERECE YARGI MERCİLERİNDEN TEMİZLENMESİ İÇİN ÇALIŞMA BAŞLATILMIŞ, SORU ÇALINARAK HAKİM SAVCI YAPILANLAR, ÖRGÜT HİYERARŞİSİ İÇİNDE ATANAN HAKİM SAVCILAR VE SEÇİLEN YARGITAY ÜYELERİ TESPİT EDİLMEYE BAŞLANMIŞ VE İLK AŞAMADA 3.000 E YAKIN HAKİM SAVCI TESPİT EDİLMİŞTİR.
YENİ OLUŞAN HSYK ARACILIĞI İLE OLUŞTURULAN YENİ YARGI YAPISI SAYESİNDE AÇILAN SORUŞTURMALARDA ÖZELLİKLE ERGENEKON VE BALYOZ DAVALARINDA ÖRGÜTÜN USULSÜZLÜKLERİ TESPİT EDİLMİŞ, BUNLARIN EMNİYET VE SİLAHLI KUVVETLERDEKİ UZANTILARI TESPİT EDİLMİŞTİR.
BU SURETLE ÖRGÜT ÖNEMLİ ÖLÇÜDE DEŞİFRE OLMUŞ VE YAPILAN SORUŞTURMALAR ARTIK ÖRGÜTÜN DEVLET KURUMLARI İÇİNDEKİ ÖRGÜTSEL KADROLARINI KAYBETME TEHLİKESİ İLE KARŞI KARŞIYA GETİRİLMİŞTİR.
İŞTE BU ORTAM VE AŞAMADA, ÖRGÜT BENZERİ BÜTÜN ÖRGÜTLER GİBİ KALKIŞMA YOLUNA GİTMİŞ VE 15 TEMMUZ 2016 KALKIŞMASINA GİRİŞMİŞTİR. 

15 TEMMUZ 2016 KALKIŞMASI SONRASINDA, ÖNCEDEN YAPILAN İNCELEME VE TEFTİŞLERLE TESPİT EDİLEN 2.500 ÖRGÜT MENSUBU HAKİM VE SAVCI İHRAÇ EDİLMİŞTİR. BUGÜN BU SAYI 4.500 CİVARINDADIR.
15 TEMMUZ KALKIŞMASI SONRASINDA AÇILAN DAVA VE SORUŞTURMALAR DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE, BİR AN İÇİN BU TASFİYENİN YAPILMADIĞINI DÜŞÜNÜRSEK, ÖRGÜT MENSUBU HAKİM VE SAVCILARIN NELER YAPABİLECEĞİNİ TAHMİN EDEBİLİRİZ.
NİTEKİM, TESPİT EDİLEMEYEN BİRKAÇ HAKİM VE SAVCININ BİLE, AKILLARA ZİYAN DERECESİNDE USULSÜZ TAHLİYE KARARLARI VERDİKLERİ, HATTA BAŞKA HAKİMLERİN YERİNE KARAR VERDİKLERİ, BİR HAKİMİN ZABIT KATİBİNİ ODAYA HAPSEDEREK, ZORLA KARAR YAZDIRMAYA KALKIŞTIĞINI HEP BİRLİKTE GÖRDÜK.
TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YARGI KURUMLARINDAKİ KONTROLÜ SAYESİNDE;
-          YARGI VE DİĞER KURUMLARDA TASFİYELER YAPABİLDİĞİ;
-          TOPLUMDA KORKU ORTAMI YARATABİLDİĞİ;
-          SORU ÇALINMASINDA OLDUĞU GİBİ, YARGIDAKİ GÜÇ SAYESİNDE KENDİSİNE SUÇ İŞLEME ALANLARI OLUŞTURDUĞU;
ANLAŞILMAKTADIR.