Bu Blogda Ara

19 Mayıs 2023 Cuma

TARİHİMİZDE 20 YILLIK DEĞİŞİM DÖNEMLERİ VE 2023 SEÇİMLERİ

Tarihimizde, 1839-1840 yıllarından itibaren yaklaşık 20 yıldan oluşan değişim dönemleri yaşanmıştır. Her bir değişim dönemi de öncekinin sonuçlarından oluşmuştur. Bu dönemlerin başlangıcı Tanzimat dönemidir. 

1839 da, Fransız İhtilali'nin toplumdaki etkisinin sonucu olarak; demokratikleşme  fikirlerinin hayata geçirilmesi yönünde Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile Tanzimat Dönemi başlamıştır. Bu tarihten itibaren özellikle eğitim sisteminde yeni kurumlar oluşmuştur. Bu cümleden olarak, geleneksel eğitim kurumlarının yanısıra özel okullar ile azınlık okulları ve yabancı misyon okulları açılmıştır. Tabii ki buna bağlı olarak eğitim sisteminde batı etkisi vazgeçilmez olmuştur. Nihayet eğitim sistemindeki bu değişim 1856 Islahat Fermanı  ile hukuki düzenlemeye bağlanmıştır. 

Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile başlayan ve eğitimde batılılaşma hareketleri ile karakterize olan yaklaşık 20 yıllık dönemden sonra 1856 Islahat Fermanı ve 1860 Abdülaziz Fermanı ile yeni bir dönem başlamıştır. 

Bu dönem, demokratikleşmeye yönelik siyasi kuruluşlar ile günümüze kadar uzanan kamu kurum ve kuruluşlarının kurulduğu ve başta azınlık hakları olmak üzere kişi hak ve özgürlüklerinin hukuki düzenlemelere bağlandığı bir dönem olarak görülmektedir. Ayrıca dönemin özelliğine uygun olarak meşrutiyetin kabulü yönünde hareketler olmuş, ülkenin elitleri meşruti monarşiyi kabul etmek şartıyla İkinci Abdulhamit'in tahta geçmesini sağlamışlardır. Nitekim, bu dönemde, Meşruti Monarşi'ye geçilmesini de içeren 1876 tarihli Kanuni Esasi kabul edilmiştir. Ne var ki, Meşrutiyet'e geçme şartıyla padişah olan ve Kanuni Esasi'yi bu sebeple kabul eden İkinci Abdulhamit Osmsnlı Rus Savaşı sebebiyle Meclisi feshetmiş ve 1879-1880 den itibaren bir kesinti dönemi başlamıştır. 

1900 lü yılların başlarına kadar sürecek olan bu dönem, toprak kaybı, Balkan ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanması ve ekonomik gelişmeleri etkileyecek olan düyunu umumiyenin kurulması ile karakterize olmuştur. Bu dönemde, o zamana kadar yakın olunan Fransa ve İngiltere'den uzaklaşılmış, Almanya ile yakınlaşılmıştır. Nitekim bu dışpolitika değişikliği, bir sonraki dönemde özellikle Birinci Dünya Savaşındaki birlikteliklerin belirleyicisi olmuştur. Nihayet, İkinci Abdulhamit'in mutlak otoritesi ile karakterize olan yaklaşık 20 yıllık bu dönem 1900 şehrin başına kadar sürmüştür. 

1900 lü yıllarla başlayan yine yaklaşık 20 yıllık dönemde, başta Ermeni Taşnak Partisi'nin terör faaliyetleri olmak üzere, Balkan halklarının terör faaliyetleri, Yemen ve Mısır gibi yerlerdeki ayaklanmalar, İkinci Abdulhamit'in tahttan indirilmesine sebep olan ve esasen bir darbe niteliğindeki 31 Mart Vakıası ve nihayet Birinci Dünya savaşı, işgaller ve işgale direnişler yaşanmıştır. Bu dönem; terör, ayaklanma ve savaşlar dönemidir.

Bu dönemin sonunda 1920 yılında T. B. M. M. nin açılmasıyla, rejim değişikliği dönemi başlamıştır. Bu dönem Cumhuriyet Rejimi'ne geçiş ve Cumhuriyet Rejimi'nin kurumsallaşması dönemi olarak karakterize olmuştur. Cumhuriyetin kabulü ve Cumhuriyet ilke ve inkılapları ile Lozan Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalar bu dönemin karakteristiğidir. Ayrıca bu dönem, rejim değişikliği, Cumhuriyet Rejimi'nin ilkelerinin yerleşmesi bakımından ve dünya konjonktürünün de sonucu olarak tek partili bir dönem olmuştur. 

1940 lara gelindiğinde, tek parti olan CHP içinde çeşitli konularda muhalefet oluşmuş, zamanla bu muhalefet cepheleşmiş ve nihayet çok partili hayata geçiş dönemi başlamıştır. Bu dönemde,  ilk çok partili seçim olan 1946 seçimleri yapılmış ve 1950 de muhalefet seçim kazanmıştır. 1940 lı yıllarda başlayan ve çok partili demokrasi dönemi olarak belirginleşen bu dönem 1960 darbesi ile yeni bir döneme evrilmiştir. 

Özgürlükçü özelliği ile belirginleşen ve birçok demokratik kurumu hayata geçiren 1961 Anayasası ile karakterize olan bu dönem soğuk savaş ve soğuk savaşın sonucu olan hareketlerle; dünyadaki gelişmelerin ve dış politikanın belirleyici olduğu ve yine aynı sebeplere dayanan kamplaşmaların ve buna bağlı çatışmaların yaşandığı bir dönem olmuştur. 

Bu dönem, 1980 askeri darbesi ile sona ermiş ve yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönem de 1982 Anayasası ile karakterize olmuş, siyasi kısıtlamalar ve yasaklar; önceki dönemde yaşanan çatışmalara tepki niteliğindeki düzenlemeler, soğuk savaşın sona ermesi ve ABD nin dünyada tek etkili güç haline dönüşmesi; ABD nin Ortadoğu politikalarının gereği olarak gördüğü ılımlı İslam anlayışı bu dönemde ülkemizde belirleyici olmuştur. Özellikle, tarikat ve cemaat gibi din eksenli oluşumlar gelişmek için geniş bir alan bulmuşlardır. Tabii ki bundan kaynaklanan ve özellikle laiklik ilkesi yönğnden toplumsal tereddüt ve çatışmalar oluşmuştur. Ayrıca bu dönem, ülkemiz bakımından ekonomi alanında dünya ile entegre olma dönemi olmuştur. Tabii ki bunun sonucu olarak ülkemiz "ekonomik kriz" kavramıyla tanışmıştır. 

Nihayet, din eksenli oluşumların gelişme alanı bulması, bundan kaynaklanan çatışmalar ve ekonomik kriz; bunun tarafı olan siyasi oluşumların gücünü kaybetmesine; buna karşılık din eksenli oluşumların güç kazanmasına sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak, 2001-2002 den itibaren yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemin karakteristiği din eksenli oluşumların, siyasette, devletin kurumlarında ve ekonomide nerdeyse mutlak güç haline gelmesidir. Bu durum bir yandan uzun bir siyasi iktidar dönemi yaşanmasına imkan vermiş, bir yandan da din eksenli oluşumların kendi aralarında çatışmalar yaşamalarına sebep olmuştur. Ayrıca bu dönemde ilk kez, batılılaşma süreci ile oluşan batılı elitleri, siyasette ve devlet kurumlarında etkisiz hale gelmişlerdir. 

2022-2023 itibariyle ülkemizde yeni bir dönem başlayacaktır. Bu dönemin karakteristiğini, önceki dönemde etkili olan din eksenli oluşumların toplum tarafından eskisi kadar kabullenilmemesi ve hatta dışlanması; ekonomi yönetimindeki önemli hatalar ve en önemlisi dünyadaki, 1900 lü yılların başındaki gibi gelişen değişim  belirleyecektir. Dolayısıyla 2023 seçimlerinin kazananı kim olursa olsun bu değişim yaşanacak veya bir iki yıl içinde tekrar seçim olacaktır. 

İsmet Sayhan






27 Haziran 2019 Perşembe

bir pula bir ömür,
içimde bir insan ölür...
gün geçer, her şey biter,
gözde bir damla yaş görünür
bir pula bir ömür...

ne vardı, ne yoktu
unutulur gider...
elinde bir hiç
geride kaybedilenler...
hayat ağır yük olur
içinde bir insan ölür
bir pula bir ömür...

ne içindi, ne oldu
kim mutlu oldu,
aslında karanlık bir yoldu...
kim vardı, kim kaldı
içinde bir insan öldü
bir pula bir ömür...

cem sefa

8 Haziran 2019 Cumartesi

YENİ DÜNYA DÜZENİ KURULURKEN "TÜRKİYE"

1990 lardan itibaren yaklaşık 30 yıldır yeni dünya düzeni kuruluyor...

Kuzey Asya ve Doğu Avrupa'da; 
1990 larda SSCB dağıldı, iki kutuplu soğuk savaş dönemi bitti ve yeni yeni Devletler ortaya çıktı...

Batı Avrupa'da; 
Avrupa Topluluğu 10 Aralık 1991 tarihinde Hollanda’nın Maastricht şehrinde Avrupa topluluklarının kurucu anlaşmalarında (Paris, Roma Anlaşmaları ve Avrupa Tek Senedi) değişiklik yapılmasını amaçlayan yeni bir anlaşmanın yapılmasına karar verdi; Avrupa Birliği Anlaşması olarak da bilinen Maastricht Anlaşması (Treat on European Union) 7 Şubat 1992 tarihinde imzalandı ve 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girdi. Maastricht Anlaşması ile beraber ekonomi temelli bir birlik olan Avrupa Topluluğu; siyasi bir birliğe dönüşerek "Avrupa Birliği"ortaya çıkmış oldu...

Doğu Asya'da; 
1989 da Sovyetler Birliği'nin Afgansitan işgali sona erdi ve iç savaş başladı; 1996 dan itibaren Taliban hakimiyeti oluştu. Afganistan'a müdahaleler yapılması gerekti. O günden beri Afganistan'a müdahaleler yapılıyor... 2000 li yıllardan itibaren Afganistan kontrol altında...

Orta Doğu'da; 
Ağustos 1990 da Irak Lideri (!) Saddam ansızın Kuveyt'i işgal girişiminde bulundu... Komşu ülkeleri işgale girişen Irak'a müdahaleler yapılması gerekti. O günden beri Irak'a müdahaleler yapılıyor... Irak Bölündü, 2000 li yıllardan itibaren, Kuzey Irak 100 yıl önce semizleştirilen Kürt Barzani Aşireti'ne teslim edildi... 

Çılgın libya Lideri Kaddafi, 1990 lı yıllardan itibaren güçlendi, zenginleşti, Libya bir "Kişi Devleti" haline geldi; 2000 li yıllardan itibaren Kaddafi yok oldu, "Kişi Devleti" haline gelen Devlet de yok oldu; iç savaş devam ediyor...

Mısır'da 1990 lardan itibaren bir yandan Hüsnü Mübarek ve partisi güçlendi, kadim Mısır Uygarlığı'na dayanan Mısır Devleti "Kişi ve Parti Devleti" halinde geldi; bir yandan da dini bir hareket olan "Müslüman Kardeşler" güçlendi, siyasi bir figür haline geldi; 2000 li yıllarda Müslüman Kardeşler Hüsnü Mübarek'i ve dolayısıyla partisini "hal" etti; sonra bir darbeyle "Müslüman Kardeşler" "hal" oldu; iç savaş devam ediyor...

Suriye'de; bir yandan Şii Hafız Esad ve partisi güçlendi, uyduruk Suriye Devleti "Kişi ve Parti Devleti" halinde geldi; bir yandan da sünni dini bir hareket olan "Müslüman Kardeşler" güçlendi, siyasi bir figür haline geldi; 2000 li yıllardan itibaren, iç savaş başladı, devam ediyor... Kuzey Suriye, Kürt PKK Terör Örgütü'ne teslim edilerek, kontrol sağlanmak üzere...

1990 lı yıllardan itibaren Türkiye;
1991 seçimleri ile başlayan siyasi istikrarsızlık dönemine girdi... 
Aynı yıllarda PKK Terörü en şiddetli haline geldi ve Devlet terörle uğraşmak ve bütçeden önemli bir pay ayırmak zorunda kaldı...
1994 te bir döviz/para krizi yaşandı...
1994 yerel seçimleri ile 1995 genel seçimlerinden itibaren siyasi istikrarsızlık en yüksek noktasına ulaştı...
1994 yerel seçimlerinde İstanbul Belediye Başkanı seçilen Tayyip Erdoğan zamanla önemli bir siyasi figür haline gelmeye başladı...
1999 seçimleri ile kontrolü kolay bir koalisyon hükumeti kuruldu, başına hasta ve yaşlı Ecevit geçti... Ancak, Ecevit her şeye evet demedi...
2001 yılında yeniden bir döviz/para krizi yaşandı...
2002 seçimleri ile önemli bir iktidar değişikliği oldu...
Bu iktidar değişikliği ile birlikte, sermaye, basın ve sosyal güç odakları da değişmeye başladı... 
2007 yılından itibaren Devlet FETÖ kontrolüne girdi... Ergenekon, Balyoz, Bülent Arınç'a suikast vs. gibi kimsenin tam anlayamadığı işler 5 yıl sürdü... Birçok asker ve sivil aydın hapse atıldı...
2013 ten itibaren bu kez Devlet FETÖ ile uğraşmak zorunda kaldı... Herkesin tam anlayamadığı operasyonlar yapılmaya başlandı, FETÖ ile hiç ilgisi olmayan insanlarda bile FETÖ'cü olmakla suçlanma korkusu oluştu...
Aynı tarihlerden itibaren uzun zamandan beri iktidar'da bulunan parti ve lideri önemli bazı konularda "hayır" dedi...
2008 de bir döviz/para krizi yaşandı teğet geçtik...
2017 den itibaren bir döviz/para krizi oluşmaya başlandı, Ağustos 2018  de en derin noktaya ulaştı... Bu krizin daha da derinleşmemesi için alınan tedbirler yüz milyarlarca ABD Doları yük getirdi... 2017 de başlayan döviz/para krizi 2019 da reel ekonomik krize dönüştü, ekonomi resesyona girdi... Böylece halk iş ve geçim derdine düşmüş oldu...
Bu arada, yıllarca iktidar ve güç hasreti olan kişi ve gruplar, agresif bir şekilde güç devşirdiler ve kibirlendiler... Halkın desteği, alttan alta tepkiye dönüşmeye başladı...

2019 yerel seçimleri ile önemli kentlerde Belediye Başkanlıkları el değiştirdi... İstanbul Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu'nun mazbatası uzun süre verilmedi, seçim iptal edildi, dedesi İstiklal Savaşı Gazisi olan adama Rum Pontus yakıştırmaları yapıldı, seçim iptal edilmese sıradan bir Belediye Başkanı olacak kişi, seçim iptalinden sonra "BİR LİDER" haline geldi...

YENİ DÜNYA DÜZENİ KURULURKEN "TÜRKİYE"...

BAKALIM NOLCEK...







5 Haziran 2019 Çarşamba

BEN BÖYLEYİM

Ben böyleyim.
Alırım satarım,
İyiyi kötüye katarım.
Söze güvenirim, söz verince tutarım,
Her yalanı yutarım.

Ben böyleyim.
Aldatmam aldanırım,
Herkesi kendim gibi sanırım.
Bir bakışta anlamam,
Hep sonradan tanırım.

Ben böyleyim.
Pervasızım, basiretsizim,
Bazen yarım kalırım.
Kalbi kırılan ben olurum,
Tedbir almam, intikam alırım.

Ben böyleyim...

Cem Sefa

19 Ağustos 2018 Pazar


(15 MART 2017 TARIHLI FACEBOOK GONDERISI)

GÜCÜN ARKASINDAKİ GÜÇ
PARGALI İBRAHİM PAŞA

BÜYÜK SANAT VE DEVLET ADAMI
BÜYÜK DİPLOMAT VE ASKER

ÖLÜMÜNDEN SONRA TEK BÜYÜK BAŞARI "CUMHURİYETİN KURULMASI"

(İBRETLİK)

Vefatının 481. yıl dönümünde;
Pargalı İbrahim Paşa
1493-15.03.1536

Muhteşem Süleyman'ın muhteşem veziriydi. Uçsuz bucaksız görünen koca bir imparatorluğun en kuvvetli adamıydı. Ta ki çocukluğundan beri yakınen tanıdığı, kayınbiraderi olan padişahın verdiği bir iftar yemeği sonrası dört dilsiz cellat tarafından boğuluncaya kadar. "Neyim dememeli, ne olacağım demeli" atasözünün tarihteki güzel bir örneği. 13 yıl Veziriazam (bugünkü karşılığı ile Başbakan) olarak görev yapmış ve tarihe kazınmış başarılar elde etmişti. Öldürülmesiydi İtalya'da Osmanlı toprağı olurdu diyenler bile olmuştu.

"Makbul İbrahim Paşa" veya "Frenk İbrahim Paşa" yada ölümü sonrası "Maktul İbrahim Paşa" olarak da anılırdı. I. Süleyman saltanatı döneminde 27 Haziran 1523 - 15 Mart 1536 arasında sadrazamlık yapmış, önemli siyasal ve askeri olaylarda rol oynamış Osmanlı devlet adamı. Eşi, Kanuni Sultan Süleyman'ın kız kardeşi Hatice Sultan'dır.

Bugün Yunanistan'da kalan Parga yakınlarındaki bir köyde doğdu. Değişik kaynaklarda doğumunda Rum ya da İtalyan kökenli olduğu belirtilmektedir. Babası bir balıkçıydı. 6 yaşında korsanlar tarafından kaçırılarak Manisa'da dul bir kadına satıldı. Bu kadın İbrahim'in eğitimine önem vererek onu hem keman benzeri bir müzik aletini iyi çalabilecek şekilde hem de birçok alanda en iyi şekilde yetiştirdi.Şehzade Süleyman Manisa'da sancakbeyi olarak görev yaptığı sırada karşılaştığı ve arkadaşlık kurduğu İbrahim'i maiyetine aldı. İbrahim Paşa'nın anne ve babasını sadrazamlığı sırasında İstanbul'a getirttiği kayıtlara geçmiştir.

Farsça, Rumca, Sırpça ve İtalyanca bilen İbrahim Paşa, müzik alanında çocukluğundan itibaren yoğun bir eğitim görmüş ve kendisini bu alanda geliştirmiştir. İbrahim Paşa, Roma'ya direnen Anibal'ın ve Makedonya İmparatorluğu'nu yöneten Büyük İskender'in hikayelerini okumaktan hoşlanıyordu. Venedik elçisi Pietro Bragadino'nun 1526 tarihli raporunda İbrahim Paşa'nın zayıf ve ufak tefek yüzlü olduğunu, sultanın en yakın danışmanı konumunda bulunduğunu belirtmişti.

Sultan Süleyman'ın maiyetinden idamına kadar geçirdiği yıllar boyunca onun yakın arkadaşı ve danışmanı oldu. I. Süleyman padişah olduktan sonra onunla birlikte İstanbul'a geldi ve Osmanlı Devleti'nde Sadrazamlık, Anadolu ve Rumeli Beylerbeylikleri ve Seraskerlik (1528/29-1536) dahil olmak üzere en üst düzeylerdeki görevlerde bulundu.

I. Süleyman'ın padişah olması ile birlikte ilk önce Hasodabaşılık görevine atanarak bu noktadan sonra kendi yetenekleri ve padişah ile aralarındaki sıradışı güven ilişkisi sayesinde hızla yükseldi.

1521'de Belgrad'ın Fethinde görev aldı. 1522'de Rodos seferine katıldı. Bu durumdan dolayı İbrahim 1523'te, (Çeşitli kaynaklarda 1522 ve 1524 olarak da tarihlenmektedir) sadrazamlığa getirildi. Mısır'da asayişi sağlamakla görevlendirildi ve kendisine MısırBeylerbeyi unvanı verildi. Bu esnada Mısır'da pek çok ıslahat gerçekleştirdi. Macaristan seferine katıldı ve Mohaç Savaşı'nın kazanılmasında önemli rol oynadı.
Daha sonra Anadolu'daki Alevi-Türkmen isyanlarını bastırmakla görevlendirildi. Anadolu'da aldığı tedbirlerle isyanları sona erdirdi. I. Viyana Kuşatması ile sonuçlanan 2. Macaristan seferine katıldı.

Avusturya imparatorunu Osmanlı sadrazamına eşit sayan 1533 tarihli İstanbul Antlaşması'nın müzakerelerini bizzat yürüttü. Safevi Devleti'ne karşı düzenlenen Irakeyn Seferi'ne öncü birlik olarak katıldı. Tebriz'i aldıktan sonra padişahın kuvvetleri ile birleşti ve Bağdat'ın fethinde görev aldı.

İbrahim Paşa'nın dönemindeki gücünü ortaya koyacak en önemli veri; Kanuni Sultan Süleyman tarafından Seraskerlik makamına getirildiğinde İmparatorluğun o güne dek dört tuğla simgelenen gücünün yedi tuğa çıkarılması ve İbrahim Paşa'nın da altı tuğ taşımaya yetkili kılınmış olmasıdır. Padişahtan tek eksiği hilafet tuğudur. Tarihi gerçekliği tartışmaya açık olsa da Kanuni Sultan Süleyman'ın kardeşi Hatice Sultan'la evlenmesi de iktidarında ilerleme kaydetmesinde büyük rol oynamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nun o dönemde bilinen dünyayı şekillendiren üstün dış politikasının kontrolü tamamen İbrahim Paşa'nın elindedir.
Ayrıca İbrahim Paşa, İstanbul Antlaşması'yla birlikte Osmanlı sadrazamı olarak Avusturya imparatoruna denk konuma getirilmiştir. Venedik diplomatlarının İbrahim Paşa'ya Muhteşem Süleyman'a atıfla "Muhteşem İbrahim" dedikleri kayda geçmiştir. Fransa ile yürütülen işbirliğinde önemli rolü vardır.

Pargalı İbrahim Paşa'nın en çok konuşulan faaliyetlerinden biri de Mohaç Meydan Muharebesi sonrasında Budin'den İstanbul'a getirerek sarayına diktirdiği mitolojik heykellerdir. Üç güzeller olarak anılan bu heykeller her ne kadar ilgi uyandırsa da bazı çevreler tarafından put olarak görülmüş ve hoş karşılanmamıştır. Heykellerin dikilmesinden birkaç yıl sonra dönemin ünlü şairlerinden Figânî'nin yazdığı iki mısralık şiir çok konuşulmuştur.

«  Dü İbrāhīm āmed be-deyr-i cihān
Yeki büt-şiken ü yeki büt-nişān »

Figânî'nin şiirinde İbrahim Paşa, "Cihan tapınağına iki İbrahim geldi. Biri putları kırdı, diğeri putları dikti" sözleriyle put dikmekle suçlanmaktadır. İbrahim Paşa bu duruma oldukça öfkelenmiş ve şairin cezalandırılmasını emretmiştir. Figânî 1532 yılında idam edilmiştir.

Makbul İbrahim Paşa'nın ölümüyle ilgili pek çok neden öne sürülmektedir. Avusturya'yla 1533 yılında yapılan barış görüşmeleri sırasında elçilere devletin kudretinden bahsettikten sonra kendi gücünü şöyle vurgulamıştır:

"Bu büyük devleti idare eden benim; her ne yaparsam, yapılmış olarak kalır, zira bütün kudret benim elimdedir; memuriyetleri ben veririm, eyaletleri ben tevzi ederim; verdiğim verilmiş, reddettiğim reddedilmiştir. Büyük padişah bir şey ihsan etmek istediği yahut ihsan ettiği zaman bile eğer ben onun kararını tasdik etmeyecek olursam, gayr-i vaki gibi kalır; çünkü her şey; harb, sulh, servet, kuvvet benim elimdedir."

Bu sözlerle İbrahim Paşa'nın iktidar hırsının hangi boyutlara ulaştığı anlaşılmaktadır. Paşa özellikle Irakeyn Seferi sırasında padişahtan kendisini soğutmaya başlamıştır. Defterdar İskender Çelebi'yi idam ettirmesinin padişahı ondan soğutan nedenlerden birisi olduğu düşünülür.

Pek çok tarihçi, yabancı elçilerin İbrahim Paşa’yla görüşmelerine ilişkin hazırladıkları raporlarından yola çıkarak onun iktidar hırsıyla pek çok kararı kendi başına buyruk verdiği savında bulunmaktadır.Bu nedenle, 1536 yılında gücünden kaygılanan Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile öldürüldüğü iddia edilmektedir. Ayrıca Makbul İbrahim Paşa'nın Hürrem Sultan'ın oğlu olmayan Şehzade Mustafa'yı desteklemesinden dolayı ölümünde Hürrem Sultan'ın da büyük bir rol oynadığı rivayet edilir.
İbrahim Paşa, Fransızlara verilecek olan kapitülasyonlarla ilgili çalışmalarını yürütürken, 14-15 Mart gecesi iftar için saraya davet edildi. İftardan sonra dört dilsiz cellat tarafından boğuldu. Daha önce Makbul olarak anılırken, ölümünden sonra Maktul olarak anıldı. İbrahim Paşa'nın ölümüyle Fransızlara verilecek olan kapitülasyon antlaşması taslak halinde kaldı ve yürürlüğe girmedi.

Birçok Osmanlı yetkilisi ve tarihçisi İbrahim Paşa'nın ölümünden sonra devletin otoritesinin zayıfladığı kanaatindeydi. İbrahim Paşa'nın ölümünden sonra 1537 senesinde Roma'nın kapısı olan, Korfu Adasını kuşatan Ayas Mehmed Paşa, kaleyi ele geçiremedi. Dönemin Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri, Korfu Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanmasından Ayas Mehmed Paşayı sorumlu tuttular. Sultan Süleyman'nın seferin sonlarına doğru yaptığı Divan-ı Hârp toplantısında şunları dedikleri dikkat çekmiştir.
''Merhum İbrahim Paşa hazretleri olsaydı böyle olmazdı öyle bir Serdar aramızda olsaydı kalenin fethi çoktan müyesser olmuştu''
demişlerdir.

Bunun üzerine Sultan Süleyman öfkelenerek Anadolu ve Rumeli Kazaskerlerini azletmiştir.

Sanata düşkün olan İbrahim Paşa aynı zamanda büyük bir edebiyat hamisiydi. Avrupa'yı çok yakından takip ediyor ve bilgisini padişaha hissettirmekten de geri kalmıyordu.

Birçok araştırmacı ve tarihçi İbrahim Paşa'nın büyük bir diplomat olduğu kanaatindedirler.

13 sene sadrazamlık yapan İbrahim Paşa İstanbul, Mekke, Selanik, Hezergrad (Razgrad) İbrahim Paşa Camii ve Kavala'da Cami, Mescid, Mektep, Medrese Zaviye, Hamam ve Çeşme gibi eserler inşa ettirmiş ve bunlara vakıflar tahsis ettirmiştir. Önemli bir sanat ve özellikle edebiyat hamisidir.

İbrahim Paşa'nın sarayı bugün Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.
GEMIYI BATIRMAMAK ICIN
GEMİ ANAYASASI
(IRONI ICERIKLIDIR)
Kaptan (Senior Zabit), geminin en yetkili amiridir. Hem geminin amiri, hem gemi sahibinin gemideki temsilcisidir. Geminin tüm operasyonel, ticari, hukuki ve teknik işlerinden sorumlu kişidir. Tüm personel belirli hiyerarşik yapı dahilinde kaptana karşı sorumludur.

Birinci zabit (2. kaptan) (Senior Zabit),  genel idare amiridir. Güverte bölümünün kısım amiridir.

İkinci zabit (3. kaptan) (Junior Zabit), gemide sağlık işlerinden sorumlu amirdir.

Üçüncü zabit (4. kaptan) (Junior Zabit), geminin güvenlik işlerinden sorumlu amirdir.

GEMİDE KİMSE KİMSENİN YETKİ VE SORUMLULUK ALANINI İHLAL EDEMEZ...

ÇÜNKÜ BÖYLE OLMADIĞINDA GEMİNİN BATACAĞINA İNANILIR..

 :) :) :)
ÖNEMLİ OLAN "İNSAN" VE "YURTTAŞ"OLMA BİLİNCİNE SAHİP OLMAK...

KAMYON ŞOFÖRÜ (facebbok'ta bir paylaşım):

"kimin yönettiği değil, nasıl yönetildiğiniz önemlidir"

İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRİSİ:

"Madde 2- Her bir politik birleşmenin amacı; doğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır.

Madde 12- İnsan ve yurttaş haklarının garanti altına alınması resmi bir gücü gerektirmektedir. Bu güç, herkesin yararı için oluşturulmuştur. Bu güç, kendilerine emanet edilenlerin özel çıkarları için oluşturulmamıştır."